• Eğitim sadece okula gitmek ve bir derece kazanmakla ilgili değildir. Bilginizi genişletmek ve yaşam hakkındaki gerçeği almakla ilgilidir. – Shakuntala Devi

Nahl Suresi Meali Ve Tefsiri

Kemal Ayhan

Administrator
Yönetici
Nahl Suresi

Hakkında​

Mekke döneminde inmiştir. 128 âyettir. Sûre, adını 68. âyette geçen “en-Nahl” kelimesinden almıştır. “en-Nahl” bal arısı demektir. Sûrede başlıca, kâinatta Allah’ın varlığını ve birliğini gösteren deliller, vahiy, öldükten sonra dirilme gibi konular yer almaktadır

Nuzül​



Mushaftaki sıralamada on altıncı, iniş sırasına göre yetmişinci sûredir. Kehf sûresinden sonra, Nûh sûresinden önce Mekke’de nâzil olmuştur. Sondan üç âyetin Medine’de indiği yolunda rivayetler vardır. Hicretten bahseden 41. âyet ve sonrasının Medine’de indiği yolundaki görüş zayıf bulunmaktadır (41. âyetin tefsirine bk.).


Konusu​



Sûrede ulûhiyyet, vahiy, öldükten sonra dirilme ve Allah’ın huzurunda hesap verme gibi dinin temel konuları ele alınmakta; ardından göklerde ve yerde Allah’ın mutlak kudretinin delilleri gösterilmekte, daha sonra O’nun nimetlerini görüp takdir etmemenin, şükretmemenin sonuçları hatırlatılarak bu hususta insanlar uyarılmakta; adalet, ihsan, sözünde durma, yemin, haram ve helâller, tövbe gibi dinî-ahlâkî konular üzerinde durulmakta; ayrıca Hz. Peygamber’e Allah yoluna davetin yöntemi hatırlatılarak adaletli, sabırlı olması istenmektedir.
 

Nahl Suresi 1. Ayet Tefsiri​


Ayet​


  • اَتٰٓى اَمْرُ اللّٰهِ فَلَا تَسْتَعْجِلُوهُؕ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ
    ﴿١﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾1﴿
Allah’ın emri yerine gelecektir; artık onun bir an önce gelmesini isteyip durmayın. Allah, onların ortak koştukları her şeyden uzaktır ve yücedir.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Sözlükte emir kelimesi hem “buyruk, hüküm, yasa, yönetim” hem de “iş, olgu, olay” anlamına gelir. Burada hangi anlamda kullanıldığı ve ne kastedildiği konusunda değişik açıklamalar yapılmıştır. Taberî, ilk anlamına göre Allah’ın farzlarının ve hükümlerinin, ikincisine göre de kıyamet olayının ve inkârcıların hak ettikleri azap vaktinin kastedildiğine dair iki görüş aktardıktan sonra kendi tercihini şöyle açıklamaktadır: “Âyet, Allah ve resulünü inkâr edenlere karşı Allah tarafından bir tehdittir; onlara cezalandırılacakları, yıkıma (helâk) uğrayacakları vaktin yaklaştığına dair bir duyurudur. Nitekim devamında gelen ‘Allah onların ortak koştuklarından uzaktır ve yücedirşeklindeki ifadeden de bu (muhatabın inkârcılar olduğu) anlaşılıyor” (XIV, 75-76).

Bir yoruma göre Mekke’de müşriklerin inkârcı ve baskıcı tutumlarından bıkan müslümanlar, onların bir an önce hak ettikleri cezaya çarptırılmalarını yahut sonlarının gelmesini istiyorlardı; âyette müslümanların beklentilerinin muhakkak gerçekleşeceği bildirilmektedir. Daha çok benimsenen diğer bir yoruma göre ise putperestler, “Şayet gerçekten doğru söylüyorsanız, bu tehdit hani ne zaman gerçekleşecek!” (Yâsîn 36/48); “Allahım! Eğer bu kitap senin katından gelmiş bir hakikatse gökten üzerimize taş yağdır veya bize acı veren bir azap gönder!” (Enfâl 8/32) gibi alay kabilinden sözlerle, yapılan uyarıları ciddiye almadıklarını, bu uyarılara aldırış etmedikleri takdirde sonlarının geleceğine, dünyada ve âhirette cezalandırılacaklarına en küçük bir ihtimal vermediklerini ima ediyorlardı. Âyet buna bir cevap teşkil etmektedir. Aslında o sırada henüz inkârcılar için bir ceza ve yıkım gerçekleşmediği halde âyette geçmiş zaman kullanılmasının sebebi, bu haberde, “Bir şeyin olacağını Allah bildirmişse artık o olmuş demektir” anlamında bir kesinlik bulunmasıdır (Kurtubî, X, 70). Şu halde metindeki “gelmiştir” anlamındaki kelimeyi “gelmiş bilin” şeklinde anlamak gerekir.
 
Nahl Suresi - 2 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • يُنَزِّلُ الْمَلٰٓئِكَةَ بِالرُّوحِ مِنْ اَمْرِهٖ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِهٖٓ اَنْ اَنْذِرُٓوا اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّٓا اَنَا۬ فَاتَّقُونِ
    ﴿٢﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾2﴿
Allah, “Benden başka tanrı olmadığı hususunda insanları uyarın ve bana saygıda kusur etmeyin” hükmünü bildirmeleri için kullarından dilediğine, emri uyarınca vahyi taşıyan melekler indirir.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Âyet metnindeki ruh kelimesi terim olarak “İnsan varlığının hayat ve hareket kaynağı olan, yararlı ve zararlı ayırımı yapan unsuru” şeklinde tanımlanmaktadır (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “rvh” md.; ruh hakkında bilgi için bk. İsrâ 17/85). Bu âyette ise müfessirlerin büyük çoğunluğu tarafından “vahiy” diye açıklanmıştır. Beden ruhla hayat bulduğu gibi fert ve toplumların cehalet karanlığından sıyrılıp gaflet uykusundan uyanarak nihaî kurtuluşa ermeleri de vahiy nuruyla gerçekleşeceği için âyette vahiy, ruh kelimesiyle ifade edilmiştir (Râzî, XIX, 219-220). Taberî âyetteki ruhu, “Allah’ın, hakkı kendisiyle canlandırdığı ve bâtılı onunla yere serdiği şey” diye açıklamış, bundan maksadın da vahiy olduğuna dair rivayetler aktarmıştır (XIV, 77). Elmalılı Muhammed Hamdi’nin de belirttiği gibi (V, 3085) âyette vahyin mükemmel bir tanımı verilmiştir. Buna göre vahyin kaynağı ilâhîdir; Allah kullarından dilediğini peygamber olarak seçmekte ve ona melekleri aracılığıyla insanlığın ruhu, hayat kaynağı değerinde bilgiler, ilkeler göndermektedir. Allah’tan başka tanrı olmadığına inanılması ve O’na saygıda kusur edilmemesi gerektiği yönündeki uyarı bu bilgilerin özünü oluşturmaktadır.


Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 378
 
Nahl Suresi - 3-8 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّؕ تَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ
    ﴿٣﴾
  • خَلَقَ الْاِنْسَانَ مِنْ نُطْفَةٍ فَاِذَا هُوَ خَصٖيمٌ مُبٖينٌ
    ﴿٤﴾
  • وَالْاَنْعَامَ خَلَقَهَاۚ لَكُمْ فٖيهَا دِفْءٌ وَمَنَافِعُ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَࣕ
    ﴿٥﴾
  • وَلَكُمْ فٖيهَا جَمَالٌ حٖينَ تُرٖيحُونَ وَحٖينَ تَسْرَحُونَࣕ
    ﴿٦﴾
  • وَتَحْمِلُ اَثْقَالَكُمْ اِلٰى بَلَدٍ لَمْ تَكُونُوا بَالِغٖيهِ اِلَّا بِشِقِّ الْاَنْفُسِؕ اِنَّ رَبَّكُمْ لَرَؤُ۫فٌ رَحٖيمٌۙ
    ﴿٧﴾
  • وَالْخَيْلَ وَالْبِغَالَ وَالْحَمٖيرَ لِتَرْكَبُوهَا وَزٖينَةًؕ وَيَخْلُقُ مَا لَا تَعْلَمُونَ
    ﴿٨﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾3﴿
Allah, gökleri ve yeri hikmetle yarattı. O, putperestlerin ortak koştukları her şeyden münezzehtir.

﴾4﴿
İnsanı bir damla sudan yarattı; fakat görürsün ki o, yaratıcısına apaçık bir muhalif olup çıkmıştır!

﴾5﴿
Eti yenen büyük ve küçük baş hayvanları da O yarattı. Onlarda sizin için soğuktan koruyucu şeyler ve başka yararlar vardır, ayrıca onlardan beslenirsiniz.

﴾6﴿
Onlarda akşamları otlaktan getirirken, sabahları otlatmaya salıverirken size sergiledikleri bir güzellik de vardır.

﴾7﴿
Bu hayvanlar ancak kendinizi fazlasıyla yorarak ulaşabileceğiniz bir beldeye yüklerinizi taşır. Kuşkusuz rabbiniz çok şefkatli, çok merhametlidir.

﴾8﴿
Binmeniz ve güzelliğini seyretmeniz için atları, katırları, eşekleri de yarattı. O, sizin bilmediğiniz başka şeyler de yaratır.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Sûrenin ilk âyetinde yüce Allah’ın, putperestlerce ileri sürülen ortaklardan münezzeh olduğu, 2. âyetinde O’ndan başka tanrı bulunmadığı ifade buyurulduktan sonra 18. âyete kadar olan bölümde de bu gerçeği kanıtlamak üzere O’nun varlığının, birliğinin ve yaratıcı kudretinin bazı delilleri gösterilmekte, insanın yararlanmakta olduğu ilâhî lutuf ve nimetler hatırlatılmakta, nimetin sahibini tanıyıp O’na şükretmek gerektiği uyarısında bulunulmaktadır.

Tasavvuf ve felsefe kültüründe “büyük âlem” denilen yer ve göklerle “küçük âlem” denilen insanın yaratılması ve yaratılış keyfiyeti, insanı kuşatan canlı ve cansız tabiatın ona yararlı olacak şekilde nimet ve imkânlarla donatılması hep Allah’ın varlığına ve hikmetli yaratıcılığına delâlet etmektedir. 8. âyette Allah’ın, burada sayılanlar dışında, o günkü insanların veya her devirde yaşayanların bilmedikleri daha başka şeyler de yaratmakta olduğu ifade edilmek suretiyle hem yaratılışın akıp giden bir süreç olduğu belirtiliyor hem de insanlarda, gördükleriyle yetinmeyip tabiatın gizliliklerini keşfetme merakı uyandırılması hedefleniyor, bu keşiflerin Allah inancının gelişip güçlenmesine katkıda bulunacağına işaret ediliyor.

Yeryüzünde insandan başka hiçbir varlık Allah’a karşı gelme gücüne ve özgürlüğüne sahip değildir. Bu sebeple 3. âyette insanın yaratılış sürecine dikkat çekilerek (bu hususta geniş bilgi için bk. Mü’minûn 23/12-14), “bir damla su”dan, bir spermden yaratılan insanın, yaratanına karşı çıkacak kadar irade ve eylem gücüyle, özgürlüğüyle donatıldığına, “alelâde bir nesne iken böylesine yüksek ve şerefli bir düzeye ulaşması”na (Râzî, XIX, 226); bunun da ilim ve hikmet sahibi yüce yaratıcının varlığı, birliği ve ulu kudretinin delili olduğuna dikkat çekilmesi son derece anlamlıdır.Müfessirler, 5 ve 6. âyetlerde, diğer maddî ve psikolojik faydaları yanında bilhassa tüylerinden, sütlerinden ve etlerinden istifade edilmek üzere yaratıldığı bildirilen ve en‘âm kelimesiyle ifade edilen hayvanların koyun, keçi, sığır ve deveden ibaret olduğunu belirtirler. 8. âyette ise at, katır ve eşek cinsinin diğerlerinden ayrı zikredilmiş; bunların taşıma aracı ve ziynet olarak yaratıldığı bildirilirken etlerinden ve sütlerinden söz edilmemiştir. Bazı fakihler bu ifadeleri de dikkate alarak, bu üç hayvanın etlerinin ve sütlerinin haram olduğunu belirtmişlerdir. Ancak âlimlerin çoğunluğu bu âyetlerin Allah’ın yaratıcılığı ve nimetleriyle ilgili olduğu, buradan hareketle etleri yenen ve yenmeyen hayvanlar hakkında hüküm çıkarmanın isabetli olmayacağı kanaatindedirler (Ebû Bekir İbnü’l-Arabî, III, 1145 vd.; Râzî, XIX, 229-230; İbn Âşûr, XIV, 107-110).


Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 379-380
 
Nahl Suresi - 9 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَعَلَى اللّٰهِ قَصْدُ السَّبٖيلِ وَمِنْهَا جَٓائِرٌؕ وَلَوْ شَٓاءَ لَهَدٰيكُمْ اَجْمَعٖينَࣖ
    ﴿٩﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾9﴿
Doğru yol Allah’a aittir. Yolun eğrisi de vardır. Allah dileseydi hepinizi doğru yola iletirdi.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Doğru yolu göstermek Allah’a aittir ve O, lutuf ve keremiyle kullarına doğru yolu mutlaka gösterir. İnsanların, bildikleri ve bilmedikleri bütün varlıkları yoktan yaratan, onların bir kısmından insanların yararlanmasını mümkün kılan Allah Teâlâ olduğu gibi, insanların doğru ve adaletli yolu görmelerine, o yolda yürümelerine, bu suretle evrenin en seçkin varlığı olarak insan olmanın şerefine uygun bir hayat tarzını benimseyip yaşamalarına imkân veren de O’dur. Yukarıdaki âyetlerde sıralanan delilleri iyi düşünüp değerlendiren bir insan, Allah’a giden doğru yolu da bulmuş olur. Ama yolun eğrisi de vardır; yani insan hayatı seçeneksiz, tek çizgi değildir; aksine insanlar kendi iradelerine göre Allah’ın doğru yol olarak bildirdiğini seçebilecekleri gibi yanlış bir yol da tutabilirler. “Allah dileseydi hepinizi doğru yola iletirdi.” Ama O, bu konuda insanları özgür bıraktı, tercihlerinin sonucundan da sorumlu tuttu. Şu halde insan bu sorumluluğunu asla unutmamalı; kendisinin, özgürlükten yoksun oldukları için sorumluluk da taşımayan diğer canlılardan farklı olduğunu, özgürlüğünün bir ayrıcalık olduğu kadar bir imtihan sebebi de olduğunu bilmeli; nasıl bir yol tuttuğunu, nasıl inandığını, nasıl yaşadığını çok iyi düşünüp değerlendirmelidir.


Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 380
 
Nahl Suresi - 10-11 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • هُوَ الَّـذٖٓي اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً لَكُمْ مِنْهُ شَرَابٌ وَمِنْهُ شَجَرٌ فٖيهِ تُسٖيمُونَ
    ﴿١٠﴾
  • يُنْبِتُ لَكُمْ بِهِ الزَّرْعَ وَالزَّيْتُونَ وَالنَّخٖيلَ وَالْاَعْنَابَ وَمِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِؕ اِنَّ فٖي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
    ﴿١١﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾10﴿
Gökten su indiren O’dur. Ondan hem kendiniz için içecek su hem de hayvanlarınıza yedireceğiniz bitkiler verir.

﴾11﴿
Allah o su ile size ekin, zeytin, hurma, üzüm ve daha türlü türlü ürünler de bitirir. İşte bunda düşünen bir topluluk için büyük ibret vardır.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


“Gökten indirilen su”, Kur’an’ın en çok başvurduğu kozmik delillerdendir. Bunun sebebi de, bütünüyle hayatın varlığı ve devamının suya bağlı bulunması ve suyun yararlanılabilir hale gelmesinde yağmurun taşıdığı önemdir. Bütün gezegenler içinde dünyanın bilinen en farklı özelliği, Allah’ın burada suyu yaratmış olmasıdır. Ayrıca yağmurun insan ve diğer canlılar, bitkiler için taşıdığı özel önem dolayısıyla konumuz olan âyette de görüldüğü gibi Kur’an’da yağmur ve onun sonuçları sayesinde elde edilen bazı temel ürünler bilhassa hatırlatılmakta, Allah’ın bu benzersiz lutfuna dikkat çekilerek bunlar üzerinde düşünmek, lutuf sahibini tanıyıp şükretmek gerektiği bildirilmektedir.


Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 382
 
Nahl Suresi - 12-13 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَسَخَّرَ لَكُمُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَۙ وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَؕ وَالنُّجُومُ مُسَخَّرَاتٌ بِاَمْرِهٖؕ اِنَّ فٖي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَۙ
    ﴿١٢﴾
  • وَمَا ذَرَاَ لَكُمْ فِي الْاَرْضِ مُخْتَلِفاً اَلْوَانُهُؕ اِنَّ فٖي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَذَّكَّرُونَ
    ﴿١٣﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾12﴿
O, geceyle gündüzü, ayla güneşi hizmetinize verdi; yıldızlar da O’nun emrine boyun eğmişlerdir. Bunda aklını kullanan bir topluluk için önemli ibretler vardır.

﴾13﴿
Sizin için yerden türlü renklerde bitirdiği şeyler de böyle; bunda da düşünüp taşınan bir topluluk için büyük ibret vardır.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Gece ile gündüzün, ay ile güneşin ve bir kıraate göre (bk. Zemahşerî, II, 324; İbn Atıyye, III, 382) yıldızların, çeşitli renklerdeki nebatatın insanların hizmetine verilmesi mecazi bir anlatım olup maksadı şudur: Dünyanın kutup bölgeleri dışındaki yerlerinde gece ve gündüz, insanın bedensel ve psikolojik sağlığına, çalışma ve istirahat etme ihtiyacına uygun periyotlarla, kusursuz bir düzen içinde yer değiştirmektedir; bu suretle –aksi de mümkün olmakla birlikte– genellikle gece insanların dinlenmesine, gündüz de çalışmasına daha elverişli kılınmıştır. Güneşin, ayın ve yıldızların, yeryüzünde hayatın oluşması, gelişmesi ve kolaylaşması yönündeki rolü de yeryüzü varlıkları içinde en çok insanlara yaramaktadır; çeşitli bitkilerden de birçok canlı istifade etmektedir. Ama sonuçta bütün canlılar içinde yeryüzünün imkânlarını kendi lehine en iyi şekilde kullanan varlık insandır. İşte bütün bu özellikleriyle gece ve gündüz, ay, güneş, yıldızlar ve yeryüzünün muhtelif bitkileri, doğru düşünmesini bilenleri metafizik hakikatlere yönelten deliller olarak Kur’an-ı Kerîm’de sıklıkla tekrar edilmekte, insanın Allah’a inanıp şükretmesini gerektiren nimetler arasında zikredilmektedir.

11. âyetin sonunda “İşte bunda düşünen bir topluluk için büyük ibret vardır” denildikten sonra 12. âyetin sonunda “Bunda aklını kullanan bir topluluk için önemli ibretler vardır”; 13. âyetin sonunda da, “Bunda düşünüp taşınan bir kavim için büyük ibret vardır” buyurularak insanın zihinsel kapasitesinin, âyetlerin metninde “tefekkür, akletme, tezekkür” kavramlarıyla ifade edilen işlevlerine dikkat çekilmektedir. Tefekkür, “zihni sürekli kullanarak varlığın gizli anlamlarını adım adım kavrama faaliyeti”; akletme, “duyu alanına giren varlık ve olaylardan hareket ederek görülmeyen gerçekler hakkında bilgi edinme şeklindeki aklî çaba”; tezekkür ise “üzerinde düşünülen varlıkların türlerini, özelliklerini hatırlayarak, dikkate alarak hakikati anlama gayreti” için kullanılır. Böylece üç âyette de varlık ve olaylardaki “âyet” kelimesiyle ifade edilen gizli ve derin anlamları, delilleri anlayıp kavrayabilmek, sonuçta ilâhî hakikatlere ve hidayete ulaşabilmek için insanın mutlaka zihin yeteneklerini, aklını kullanması gerektiği bildirilmektedir.


Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 382-383
 
Nahl Suresi - 14-16 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَهُوَ الَّذٖي سَخَّرَ الْبَحْرَ لِتَأْكُلُوا مِنْهُ لَحْماً طَرِياًّ وَتَسْتَخْرِجُوا مِنْهُ حِلْيَةً تَلْبَسُونَهَاۚ وَتَرَى الْفُلْكَ مَوَاخِرَ فٖيهِ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِهٖ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
    ﴿١٤﴾
  • وَاَلْقٰى فِي الْاَرْضِ رَوَاسِيَ اَنْ تَمٖيدَ بِكُمْ وَاَنْهَاراً وَسُبُلاً لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَۙ
    ﴿١٥﴾
  • وَعَلَامَاتٍؕ وَبِالنَّجْمِ هُمْ يَهْتَدُونَ
    ﴿١٦﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾14﴿
Taze etinden yemeniz ve mücevherini çıkarıp takınmanız için denizi hizmetinize veren de O’dur. Gemilerin denizi yararak gittiklerini görürsün ki, bu da O’nun lütfuna nâil olmanız ve O’na şükretmeniz içindir.

﴾15﴿
O, sizi sarsmaması için yere sağlam dağlar yerleştirdi, ırmaklar ve yollar açtı ki gideceğiniz yere ulaşabilesiniz.

﴾16﴿
Daha nice işaretler koydu. Yıldızlarla da insanlar yollarını bulurlar.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Şimdi de sıra, insanı kuşatan tabii ortamın bir bölümü olarak deniz ve kara parçasına gelmiştir. Âyette denizin insanla ilgili başlıca üç özelliği söz konusu edilmektedir:
a) Deniz önce bir besin kaynağıdır,
b) Denizden mücevher elde edilir,
c) Nihayet deniz taşımacılık açısından da büyük önem taşır. Bunlar denizin maddî faydalarıdır; ama âyette denizin sadece bunlar için değil, ayrıca insanlar, onu yaratan ve nimetlerle donatan Allah’ı tanıyıp O’na şükretsinler ve böylece denizi mânevî bakımdan da bir nimet olarak değerlendirsinler diye onların hizmetine verildiğine dikkat çekilmektedir. Şu halde 10-11. âyetlerde ifade buyurulduğu üzere, tatlı yağmur suyunu türlü ürünleriyle insanlara ve genel olarak tabiata bahşeden yüce kudret, tuzlu deniz suyunu da nimetlerle donatarak yararlı kılmıştır; bu da O’nun derin hikmetinin anlamlı tecellilerinden biridir.

Eski tefsirlerde “O (Allah), sizi sarsmaması için yere sağlam dağlar yerleştirdi” ifadesi açıklanırken, dünyanın önce dümdüz ve üzerinde ikamet edilemeyecek kadar hareketli olduğu, daha sonra Allah’ın emriyle dağların yerleştirilmesi sayesinde yerin istikrarlı bir hale getirildiği ifade edilir. Gerek bu âyette gerekse Nebe’ sûresindeki (78/7) dağların birer kazık veya destek yapıldığını ifade eden âyette yer kabuğunun sertleşme sürecine değinildiği; yani yer kabuğunun, yer altındaki mağma ve gaz tabakalarının üzerini kapatıp dışa püskürmesini büyük ölçüde önleyecek bir yapı kazanmasıyla dünyanın üzerinde yaşanabilir hale gelişine işaret bulunduğu yönünde Muhammed Esed’in ileri sürdüğü görüş (II, 531-532) bizce de mâkul görünmektedir. Özellikle yeryüzünün dağlık kısımlarında zemin sağlam olduğu için, yapıların depremlerde daha az hasar görmesine karşılık vadilerin ve ovaların nisbeten riskli olduğu da bilinmektedir. Bilinen bir diğer husus da dağların yer hareketlerinde denge ve düzeni sağlama (balans) işlevinin bulunduğudur.

“Daha nice işaretler koydu” ifadesinden yeryüzünün, o dönem insanlarının henüz bilmedikleri, zamanla fizikî coğrafya, jeoloji, biyoloji gibi bilimlerin gelişmesiyle keşfedilecek olan daha başka sırlar taşıdığına işaret edilmektedir.
 
Nahl Suresi - 17-19 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • اَفَمَنْ يَخْلُقُ كَمَنْ لَا يَخْلُقُؕ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ
    ﴿١٧﴾
  • وَاِنْ تَعُدُّوا نِعْمَةَ اللّٰهِ لَا تُحْصُوهَاؕ اِنَّ اللّٰهَ لَغَفُورٌ رَحٖيمٌ
    ﴿١٨﴾
  • وَاللّٰهُ يَعْلَمُ مَا تُسِرُّونَ وَمَا تُعْلِنُونَ
    ﴿١٩﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾17﴿
O halde yaratanla yaratamayan bir olur mu? Siz düşünmez misiniz?

﴾18﴿
Allah’ın nimetini saymaya kalksanız başa çıkamazsınız. Allah gerçekten bağışlayıcıdır, merhametlidir.

﴾19﴿
Allah, gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da bilir.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Allah’ın varlığına, birliğine, yaratıcı kudretine, geniş lutuf ve merhametine işaret eden yukarıdaki âyetlerin muhatapları öncelikle Hz. Peygamber dönemindeki putperest Araplar olduğu için onların putları kastedilerek, “O halde yaratanla yaratmayan bir olur mu? Siz düşünmez misiniz?” buyurulmakta, böylece muhataplar bu bilgiler ışığında inançlarını akıl ve düşünce süzgecinden geçirmeye davet edilmektedir. Üstelik Allah’ın nimetleri burada hatırlatılanlardan ibaret de değildir; aksine O, insanlığa sayamayacakları kadar bol ve güzel nimetler vermiştir. 18. âyetin sonunda Allah’ın bağışlayıcılığının ve merhametinin özellikle hatırlatılması, hem bunların yukarıdaki maddî nimetler kadar önemli olduğu anlamını taşımakta hem de insanlar, eğer akıl ve düşüncelerini kullanarak yaratan Allah ile yaratmaktan âciz olan sözde tanrıların bir olmadığı gerçeğinin farkına varıp iman ederlerse o güne kadar sürdürdükleri yanlış inanç ve tutumları yüzünden ümitsizliğe kapılmalarına mahal bulunmadığına işaret edilmekte, Allah’ın af ve merhametine güvenmeleri istenmektedir. Bununla birlikte, eğer dıştan inanmış gibi görünmelerine rağmen içten eski yanlış inançlarını, müslümanlara karşı kötü niyetlerini, düşmanlık duygularını sürdürmeye kalkışırlarsa Allah’ın gizli açık her türlü hallerinden kesinlikle haberdar olduğunu da bilmeleri gerektiği uyarısında bulunulmaktadır.

18 ve 19. âyetlerde muhatabın müminler olduğu düşünülerek şöyle bir farklı yorum daha yapılmıştır: Ey Müminler! Allah’ın nimetleri sayılamayacak kadar çok olduğu için bunların hepsinin şükrünü yerine getirmeniz elbette mümkün değildir; ama siz içinizde Allah’a eksiksiz şükretme arzusu ve niyetini taşırsanız, bunu fiilen gerçekleştiremeseniz de Allah, dışa vurduğunuz şükrünüz gibi içinizde taşıdığınız bu iyi niyetinizi de bilmektedir, bunun da ecrini ihsan edecektir (İbn Atıyye, III, 385).


Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 385-386
 
Nahl Suresi - 20-21 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَالَّذٖينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ لَا يَخْلُقُونَ شَيْـٔاً وَهُمْ يُخْلَقُونَؕ
    ﴿٢٠﴾
  • اَمْوَاتٌ غَيْرُ اَحْيَٓاءٍۚ وَمَا يَشْعُرُونَۙ اَيَّانَ يُبْعَثُونَࣖ
    ﴿٢١﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾20﴿
Onların, Allah’ın dışında taptıkları varlıklar hiçbir şey yaratamazlar, onların kendileri yaratılmıştır.

﴾21﴿
Onlar canlı değil ölüdürler; insanların ne zaman diriltileceklerini bilmezler.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Putperestlerin taptıkları varlıklar hakkında, aslında genellikle canlı varlıklar için geçerli olan “ölü” kelimesinin kullanılması, ayrıca onların diriltilmelerinden söz edilmesi bu iki âyet hakkında farklı yorumlar yapılmasına yol açmıştır:

a) Eski tefsirlerdeki yaygın yorum bizim meâlde tercih ettiğimiz şekildedir. Çünkü tanrılığın, temel niteliklerinin başında hayat sıfatı gelir; putperestlerin, kendisi canlı olmayan bir varlığı tanrı kabul edip ondan yardım beklemeleri, kurtuluş ummaları akıl kârı mıdır?

b) İkinci bir yorum da şöyledir: Bazı nesneleri yontarak, şekillendirerek put haline getiren insanlardır. Oysa putlar böyle bir şey yapıp yaratmaya muktedir değildir; dolayısıyla bunlar, kendilerini yapan putperestlerden daha âciz birtakım cansız nesnelerden ibarettir. Canlıların (insanların) dahi bilemediği dirilme vaktini bu nesneler nasıl bilebilir?

c) Burada müşriklerin taptıkları veya dua ve niyazda bulundukları şeylerin melekler olabileceği de düşünülmüştür. Çünkü müşrikler, melekleri Allah’ın kızları sayarak onlara tanrısal fonksiyonlar yüklerlerdi. Bu durumda “Onlar canlı değil ölüdürler” şeklindeki kısım, insanlar gibi meleklerin de ölümlü varlıklar olduğu anlamına gelir (bu üç farklı yorum için bk. Zemahşerî, II, 325-326).

d) “Onlar canlı değil ölüdürler” ifadesi mecaz sayılarak bundan inkârcıların kastedilmiş olabileceği de ileri sürülmüştür. Şu halde buradaki ölümden, cansızlıktan maksat inkâr sapkınlığıdır; çünkü inkâr, ölüm gibi bir şuursuzluk, akılsızlıktır (İbn Atıyye, III, 386).

e) Burada putların, Araplar’ca atalarını temsil ettiği için yontulmuş ve dikilmiş semboller olarak da anlaşılabileceği yorumu da yapılmıştır (Ateş, V, 97-98). Ancak İslâm öncesi Araplarının atalarıyla övündükleri bilinmekle birlikte ata ruhlarını tanrılaştırma (animizm) türü bir inanca sahip olduklarına dair herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Her ne kadar söz konusu âyetlerde putları kişileştiren bir ifade tarzı kullanılmışsa da bu, –diğer birçok benzerinde de görüldüğü gibi– Kur’an’ın, putları canlı ve şuurlu varlıklar sayan müşriklerin mantığıyla konuyu ele alan hâkim üslûbudur. Nitekim aşağıda 27. âyette “Hani ortaklarım nerede?” diye sorulurken de aynı mantıktan hareket edilmiştir.

Sonuç olarak bu yorumlara bakıldığında birinci maddede belirtilen eski yaygın yorumun kabul edilmesini önleyecek ölçüde güçlü bir sebep bulunmadığı anlaşılmaktadır.


Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 386-387
 
Nahl Suresi - 22-23 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • اِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ فَالَّذٖينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ قُلُوبُهُمْ مُنْكِرَةٌ وَهُمْ مُسْتَكْبِرُونَ
    ﴿٢٢﴾
  • لَا جَرَمَ اَنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَؕ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْتَكْبِرٖينَ
    ﴿٢٣﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾22﴿
Sizin tanrınız bir tek tanrıdır. Âhirete inanmayanlara gelince, işte onların kalpleri inkârcıdır; onlar ululuk taslayan küstahlardır.

﴾23﴿
Hiç kuşku yok ki Allah onların saklı tuttuklarını da açığa vurduklarını da bilmektedir. O, ululuk taslayanları sevmez.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


“Sizin tanrınız bir tek tanrıdır” cümlesi İslâm tevhid akîdesinin en kısa ifadesidir ve bu ilkeyi benimsemek müslüman olmanın birinci şartıdır. Oysa müşrikler putları aracı tanrılar saymak ve onlara tapmakla bu ilkeyi ihlâl etmişlerdi. Kur’an’da birçok yerde bu ilkenin hemen ardından âhirete inanma yükümlülüğü gelmektedir. İşte burada müşriklerin âhirete de inanmadıkları bildirilmekte, ayrıca şu hususlara da işaret edilmektedir: Müslüman olmak için öncelikle kalpten inanmak gerekir; oysa bilhassa putperestlerin kibir ve böbürlenme gibi kaba duyguları onların, Peygamber’in kendilerine bildirdiği konuları tarafsız ve samimi olarak düşünüp gerçeği bulmalarını ve bu suretle kalplerinin imana ulaşmasını engellemektedir. Âyette onların, gerek saklı tuttukları gerekse açığa vurdukları her türlü inanç, düşünce ve davranışlarının Allah’ın bilgisi dahilinde olduğu belirtilmekte, böylece dolaylı olarak bunların hesabını verecekleri bir yargılama zamanının geleceği uyarısında bulunulmaktadır.


Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 387
 
Nahl Suresi - 24-25 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَاِذَا قٖيلَ لَهُمْ مَاذَٓا اَنْزَلَ رَبُّكُمْۙ قَالُٓوا اَسَاطٖيرُ الْاَوَّلٖينَۙ
    ﴿٢٤﴾
  • لِيَحْمِلُٓوا اَوْزَارَهُمْ كَامِلَةً يَوْمَ الْقِيٰمَةِۙ وَمِنْ اَوْزَارِ الَّذٖينَ يُضِلُّونَهُمْ بِغَيْرِ عِلْمٍؕ اَلَا سَٓاءَ مَا يَزِرُونَࣖ
    ﴿٢٥﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾24﴿
Onlara, “Rabbiniz ne indirdi?” diye sorulduğunda “Eskilerin masallarını!” diye cevap verirler.

﴾25﴿
Sonuç olarak, kıyamet gününde kendi günahlarını eksiksiz yüklendikleri gibi bilgisizce saptırdıkları kimselerin günahlarından da yüklenmiş oldular. İşte görün, yüklendikleri şey ne kadar kötü!

Tefsir (Kur'an Yolu)​


“Masallar” diye çevirdiğimiz esâtîr kelimesinin tekili olan ustûre, “eskilerin, kafalarına göre yazdıkları, düzüp koştukları şeyler” demektir. Anlatıldığına göre putperest Araplar’dan bazıları Peygamber’in huzuruna gidenlerin önlerine geçer, “Senin ondan duyacakların eskilerin masalları!” diyerek (Taberî, XIV, 94-95; Râzî, XX, 18) onları geri çevirmeye çalışırlardı. İşte bu şekilde insanların gerçeği öğrenip kabul etmesini engelleyerek kamuoyunu yanıltanlar, kendi günahlarının yanında, yanılttıkları kimselerin günahlarından da yüklenmiş olacak ve kıyamet gününde bunun da cezasını çekeceklerdir. Kuşkusuz bu, sadece o dönemin inkârcıları için değil, benzer davranışları sergileyen bütün hakikat düşmanları için geçerli bir uyarıdır. Nitekim Hz. Peygamber de iyi bir şeye önderlik edenlerin, daha sonra onu yapanların sevabı kadar sevap kazanacakları gibi kötülüğe ön ayak olanların da kendi günahlarıyla birlikte saptırdıkları insanların günahı kadar günah yüklenmiş olacaklarını haber vermiştir (Müslim, “İlim”, 15; “Zekât”, 69; Nesâî, “Zekât”, 64; Müsned, IV, 357, 359, 360, 361. 25. âyetin meâlinde, baştaki “li” edatının “âkıbet lâmı” olduğu yönündeki görüş [Râzî, XX, 18; Şevkânî, III, 178] esas alınmıştır).


Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 398
 
Nahl Suresi - 26 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • قَدْ مَكَرَ الَّذٖينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَاَتَى اللّٰهُ بُنْيَانَهُمْ مِنَ الْقَوَاعِدِ فَخَرَّ عَلَيْهِمُ السَّقْفُ مِنْ فَوْقِهِمْ وَاَتٰيهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَ
    ﴿٢٦﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾26﴿
Bunlardan öncekiler de tuzak kurmuşlar, ama Allah da onların evlerini temellerinden sökmüş, üstlerindeki tavan tepelerine inmiş, böylece hiç farkında olmadıkları bir yerden kendilerine ceza ansızın gelmişti.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


“Bunlardan öncekiler” ifadesiyle kimlerin kastedildiği hususunda farklı görüşler ileri sürülmüştür (Taberî, XIV, 96-97). Ancak Râzî’nin de belirttiği gibi (XX, 19-20) âyeti, doğru yolda gidenlere zarar vermek için entrikalar peşinde olan ve bunun cezasını gören bütün bâtıl taraftarlarının kastedildiği yönünde yorumlamak daha isabetli görünmektedir.


Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 389
 
Nahl Suresi - 27 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • ثُمَّ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ يُخْزٖيهِمْ وَيَقُولُ اَيْنَ شُرَكَٓاءِيَ الَّذٖينَ كُنْتُمْ تُشَٓاقُّونَ فٖيهِمْؕ قَالَ الَّذٖينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ اِنَّ الْخِزْيَ الْيَوْمَ وَالسُّٓوءَ عَلَى الْكَافِرٖينَۙ
    ﴿٢٧﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾27﴿
Sonra kıyamet gününde Allah onları rezil eder ve der ki: “Uğruna mücadele ettiğiniz ortaklarım hani nerede?” Kendilerine ilim verilmiş olanlar, “Şüphesiz bugün rezillik ve kötülük inkâr edenlerin başına!” derler.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Peygamberlerin davetini etkisiz kılmak, kendi bâtıl inançlarını ve hegemonyalarını sürdürmek için entrika yürütenler, dünyada başlarına felâket getirilerek cezalandırılmakla kalmayacak, âhirette de alçaltıcı durumlara düşürüleceklerdir. İlâh olduğu kabul edilen varlığın başta gelen özelliklerinden biri, kendisine inanıp bağlananların yanında olması, onları kötülüklere, istenmeyen durumlara karşı korumasıdır. Nitekim Allah Teâlâ’nın, kendisine inanıp yolundan gidenleri âhirette her türlü korku, kaygı, üzüntü ve dertten koruyacağına, en güzel mükâfatlara mazhar kılacağına dair yüzlerce âyet vardır. Konumuz olan âyette yüce Allah’ın, kendisini inkâr edenlere veya O’nu bırakıp da başka birtakım varlıklara kul olanlara yönelteceği, “Uğruna mücadele ettiğiniz ortaklarım hani nerede!” sorusu bu mantığa dayanmaktadır. İnkârcıların bu soruya verecek cevaplarının bulunmaması onlar için kahır üstüne kahır olacak; bu sebeple “ilim sahibi kılınmış olanlar”, yani dünyadayken hakkı hak olarak tanıyıp gereğince hareket etme basîretini gösteren; bu yüzden inkârcıların alay, hakaret ve saldırılarına mâruz kalan müminler (veya peygamberler), “Şüphesiz bugün rezillik ve kötülük inkâr edenlerin başına!” diyecekler, böylece adalet yerini bulacaktır. Bazı müfessirlere göre bu sözü söyleyecek olanlar meleklerdir (Râzî, XX, 21; Şevkânî, II, 180).


Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 389-390
 
Nahl Suresi - 28-29 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • اَلَّذٖينَ تَتَوَفّٰيهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُ ظَالِمٖٓي اَنْفُسِهِمْࣕ فَاَلْقَوُا السَّلَمَ مَا كُنَّا نَعْمَلُ مِنْ سُٓوءٍؕ بَلٰٓى اِنَّ اللّٰهَ عَلٖيمٌ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
    ﴿٢٨﴾
  • فَادْخُلُٓوا اَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِدٖينَ فٖيهَاؕ فَلَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّرٖينَ
    ﴿٢٩﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾28﴿
Kendilerine kötülük edip dururken canlarını meleklerin aldığı kimseler, “Biz hiçbir kötülük yapmadık” diyerek boyun büküp teslim olurlar. “Hayır! Allah yaptıklarınızı çok iyi bilmektedir!”

﴾29﴿
“İçinde ebedî olarak kalacağınız cehennemin kapılarından girin!” Ululuk taslayanların yeri ne kötü!

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Kur’an-ı Kerîm’de “kendine kötülük etme” ifadesi genellikle şirk ve inkârdan başlamak üzere her türlü yanlış inanç ve davranışların, öncelikle bunları işleyen kişinin kendisine karşı bir kötülük olduğu mantığına dayanmaktadır. İşte nefislerinin gurur ve kibrine kapılıp Peygamber’in davetine karşı bilgisiz ve bilinçsizce savaş verenler, bir önceki âyette geçen “Şüphesiz bugün rezillik ve kötülük kâfirlerin başına!” şeklindeki ifadeden de anlaşılacağı üzere, sonuçta kendilerine kötülük etmiş oluyorlardı. Fakat onlar, kanıtlar ortaya konduğu halde hakikati saklamaya çalışanların içine düştüğü psikoloji ile, veya yaptıklarının kendilerini bu hallere düşürdüğünün hâlâ farkına varmadıkları için, “Biz hiçbir kötülük yapmadık” diyecek; daha önce zorbalık taslayanlar onlar değilmiş gibi uysal bir tavır takınarak, boyun büküp teslim olacaklar veya müslüman olduklarını ifade edeceklerdir (Şevkânî, III, 180). İnkârcıların bu faydasız ikrar ve imanı, ne zaman dile getirecekleri hususunda iki farklı açıklama vardır. İbn Abbas’a nisbet edilen bir görüşe göre onlar, ölümleri yaklaşıp da artık öleceklerini anlayınca veya kıyamet gününde gerçeği apaçık görünce böyle bir tutum içine gireceklerdir (Râzî, XX, 21); müslümanlara karşı sergiledikleri kibirli ve düşmanca tavırlarının aksine bir davranış sergileyerek, “Biz hiçbir kötülük yapmadık” diyecekler; fakat melekler veya müminlerin âlimleri ya da bizzat Cenâb-ı Hak, “Hayır! Allah yaptıklarınızı çok iyi bilmektedir!” diyerek yalanlarını yüzlerine vuracak, sonuçta Allah’ın dinine ve peygamberine karşı büyüklük taslayanlar hak ettikleri cehenneme atılacaklardır.

29. âyetteki “İçinde ebedî olarak kalacağınız cehennemin kapılarından girin!” ifadesinde geçen, “cehennemin kapıları”yla kabirlerin kastedildiği de belirtilmektedir (Kurtubî, X, 105).


Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 390
 
Nahl Suresi - 30-32 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَقٖيلَ لِلَّذٖينَ اتَّقَوْا مَاذَٓا اَنْزَلَ رَبُّكُمْؕ قَالُوا خَيْراًؕ لِلَّذٖينَ اَحْسَنُوا فٖي هٰذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةٌؕ وَلَدَارُ الْاٰخِرَةِ خَيْرٌؕ وَلَنِعْمَ دَارُ الْمُتَّقٖينَۙ
    ﴿٣٠﴾
  • جَنَّاتُ عَدْنٍ يَدْخُلُونَهَا تَجْرٖي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ لَهُمْ فٖيهَا مَا يَشَٓاؤُ۫نَؕ كَذٰلِكَ يَجْزِي اللّٰهُ الْمُتَّقٖينَۙ
    ﴿٣١﴾
  • اَلَّذٖينَ تَتَوَفّٰيهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُ طَيِّبٖينَۙ يَقُولُونَ سَلَامٌ عَلَيْكُمُۙ ادْخُلُوا الْجَنَّةَ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
    ﴿٣٢﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾30﴿
Allah’a karşı gelmekten sakınanlara, “Rabbiniz size ne indirdi?” diye sorulur. Onlar, “Hayır indirdi” derler. Bu dünyada iyilik yapanlara güzel sonuçlar vardır. Âhiret yurdu daha da hayırlıdır. Allah’a karşı gelmekten sakınanların yurdu ne güzel!

﴾31﴿
Girecekleri yer, zemininden ırmaklar akan adn cennetleridir; orada diledikleri her şeye sahip olacaklar. Takvâ sahiplerini Allah böyle ödüllendirecektir.

﴾32﴿
Onlar, meleklerin, “Selâm size; yaptıklarınıza karşılık girin cennete!” diyerek mutluluk içinde ruhlarını teslim alacağı kimselerdir.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Yukarıda 24. âyette inkârcılara, “Rabbiniz ne indirdi?” diye sorulduğunda “eskilerin masallarını!” diyerek küstahça bir cevap verdikleri bildirilmiş, daha sonra da ölüm sırasında veya âhirette cehenneme atılmakla noktalanan durumları anlatılmıştı. Burada ise aynı sorunun bu defa müminlere sorulduğu, onların bu soruya “Hayır indirdi” (doğru ve gerçek bilgiler gönderdi) diye cevap verdikleri ifade edilmektedir. Bu suretle onlar, gerektiği şekilde güzel bir davranış sergilediklerinden dolayı bu dünyada güzelliği hak ettikleri gibi kendileri için âhiret hayatı daha da hayırlı ve güzel olacak, onlar hakkındaki uhrevî gelişmeler de pek çok nimetlere ve mânevî iltifatlara mazhar olacakları cennete kabul buyurulmalarıyla noktalanacaktır.

“Allah’a karşı gelmekten sakınma” anlamını verdiğimiz 30. âyetteki ittika kavramı, genel olarak “bütün haramlardan kaçınıp vecîbeleri yerine getirmek” diye açıklanmakta olup amelin imandan cüz olduğunu savunan Mu‘tezile müfessirleri âyeti bu anlayış çerçevesinde yorumlamışlardır. Ancak, Râzî’nin de ifade ettiği gibi (XX, 23) burada ittika kavramı, özellikle şirk ve inkâra sapmış olanların tutumlarından ve âkıbetlerinden bahseden âyetlerin ardından kullanılmıştır. Şu halde bağlamı dikkate alındığında buradaki ittikanın, “küfür ve şirkten sakınma” anlamıyla sınırlı olduğunu düşünmek daha isabetli görünmektedir. Taberî, 30. âyetin “Bu dünyada iyi işleri en güzel şekilde yapanlar” diye çevirdiğimiz bölümünü, “Bu dünyada Allah ve resulüne inanan, Allah’a itaat eden, insanları imana ve Allah’ın emrettiği iyilikleri yapmaya davet eden kimseler” diye açıklamıştır (XIV, 100). “Bu dünyada iyi olanlar” bölümü, “bu dünyada kelime-i tevhid ile imanlarını ikrar edenler” diye de anlaşılmış olup amelin imandan cüz olmadığı anlayışının ürünü olan bu yorum, “Lâ ilâhe illallah diyen cennete girecektir” (Tirmizî, “Îmân”, 17, “Cehennem”, 9) anlamındaki hadise dayanmaktadır. Bununla birlikte 32. âyette müminlere hitaben meleklerin ağzından ifade edilen, “Selâm size; yaptıklarınıza karşılık girin cennete!” hitabından ve başka âyetlerle hadislerden anlaşıldığı gibi müminlerin cennete girmelerinde ve böylece onlar hakkında, “âhiret yurdunun daha hayırlı olması”nda amellerinin de rolü olacağı muhakkaktır.

Bu dünyada iyi işleri en güzel biçimde yapanların hakkı olan “güzellikler”den maksat, “Müslüman olmanın kazandırdığı onur, inkârcılara karşı elde edilen başarılar, İslâm’ın gerektirdiği şekilde yaşanan dinî ve ahlâkî hayatın ruhlarda meydana getireceği huzur, mutluluk, gönül ve zihin aydınlığı gibi dünyevî güzelliklerdir” diye düşünülebilir (Râzî, XX, 24). İslâm’ı doğru anlayıp inancıyla, ameliyle gerektiği şekilde uygulayan birey ve toplumların dünya hayatlarının da güzel, mutlu ve başarılı olacağı, onların zaman zaman yaşadıkları sıkıntıların ya kendi kusurlarından kaynaklandığı veya geçici bir imtihan olduğu muhakkaktır. Allah’ın müminlere âhiretteki ikramı dünyadakine göre her bakımdan daha üstün olacağı için 30. âyette “...âhiret yurdu ise daha da hayırlıdır” buyurulmuş, ardından özetle başlıca âhiret nimetleri zikredilmiştir.


Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 391-393
 
Nahl Suresi - 33 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • هَلْ يَنْظُرُونَ اِلَّٓا اَنْ تَأْتِيَهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُ اَوْ يَأْتِيَ اَمْرُ رَبِّكَؕ كَذٰلِكَ فَعَلَ الَّذٖينَ مِنْ قَبْلِهِمْؕ وَمَا ظَلَمَهُمُ اللّٰهُ وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
    ﴿٣٣﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾33﴿
O inkârcılar, ille de kendilerine meleklerin gelmesini, yahut rabbinin emrinin gerçekleşmesini mi bekliyorlar! Onlardan öncekiler de böyle yapmıştı. Allah onlara haksızlık etmemişti, fakat onlar kendilerine haksızlık etmişlerdi.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


İman etme fırsatları varken bunu değerlendirmeyen inkârcılara yönelik bir eleştiri ve uyarıda bulunulmaktadır. Çünkü melekler gelip de ruhlarını bedenlerinden ayırdığında veya “rabbin emri geldiğinde”, yani Allah tarafından hak ettikleri bir belâya mâruz bırakılarak varlıklarına son verildiğinde artık iş işten geçmiş, iman edip âhiret hayatını kurtarma fırsatı ebediyen kaybedilmiş olacaktır. Âyet, önceki inkârcıların da aynı yanlışları yaptıklarını hatırlatarak bu yüzden felâkete uğradıklarını ima etmekte; Allah’ın onlara haksızlık etmediğini, fakat onların kendilerine kötülük ettiklerini bildirmektedir.

Müşrikler, Hz. Muhammed’in peygamberliğini kabul etmelerinin şartı olarak kendilerine melekleri getirmesini isterlerdi. Bir yoruma göre âyette onların bu isteklerine işaret edilmekte ve eğer böyle melekler gelip de onun peygamberliğinin gerçek olduğunu apaçık ispat ederlerse, artık onların iman etmekle yükümlü kılınmalarına gerek kalmayacağı bildirilmektedir. Çünkü müşriklerin istekleri gerçekleştirilecek olsa iman gaibe inanma ve dolayısıyla bir imtihan konusu olmaktan çıkar ve artık her şey bitmiş olurdu (Râzî, XX, 26; Şevkânî, III, 182).


Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 394
 
Nahl Suresi - 34-35 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • فَاَصَابَهُمْ سَيِّـَٔاتُ مَا عَمِلُوا وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِهٖ يَسْتَهْزِؤُ۫نَࣖ
    ﴿٣٤﴾
  • وَقَالَ الَّذٖينَ اَشْرَكُوا لَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَا عَبَدْنَا مِنْ دُونِهٖ مِنْ شَيْءٍ نَحْنُ وَلَٓا اٰبَٓاؤُ۬نَا وَلَا حَرَّمْنَا مِنْ دُونِهٖ مِنْ شَيْءٍؕ كَذٰلِكَ فَعَلَ الَّذٖينَ مِنْ قَبْلِهِمْۚ فَهَلْ عَلَى الرُّسُلِ اِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبٖينُ
    ﴿٣٥﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾34﴿
Sonunda yaptıklarının kötülüğü yine kendilerine dokundu ve alay ettikleri şey onları kuşattı.

﴾35﴿
Müşrikler dediler ki: “Allah isteseydi ne biz ne de atalarımız O’ndan başkasına tapardık. Hiçbir şeyi O’na rağmen haram da saymazdık.” Onlardan öncekiler de işte böyle davranmışlardı. Peygamberlerin görevi açık seçik tebliğden başka bir şey değildir.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Müşrikler, inanmak için ihtiyaç duyulan bütün deliller ortaya konmasına rağmen Allah’ın birliğini ve âhiret hayatını inkârda direndikleri, “Şayet gerçekten doğru söylüyorsanız, bu tehdit hani ne zaman gerçekleşecek!” (Yâsîn 36/48) gibi alaycı sözlerle âhiret inancını ciddiye almadıkları, Peygamber’i yalancılıkla suçlayıp ona karşı savaş açtıkları, Allah’ın hükümlerini tanımadıkları ve sonunda da kalkıp, “Allah isteseydi bütün bunları yapmazdık, atalarımız da yapmazdı!” diyerek Allah’ı suçlamaya kalkıştıkları (Zemahşerî, II, 327-328), böylece güya irade özgürlüğünü inkâr ederek bir tür sorumsuzluğu savundukları için, “sonunda bütün bu yaptıklarının kötülüğü yine kendilerine dokundu ve alaya aldıkları şey onları çepeçevre kuşattı”; inkâr ve isyanlarının mahkûmu oldular, kötü âkıbetlerini yapıp ettikleri yüzünden yine kendileri hazırladılar. Halbuki Hz. Peygamber, putperestlerin tuttukları yolun kendilerini böyle bir âkıbete götürdüğünü onlara zamanında açık açık bildirmişti; onun görevi de insanlara doğru ve yanlış, iyi ve kötü hakkındaki ilâhî kaynaklı bilgileri eksiksiz duyurup onları sorumlulukları konusunda aydınlatmaktan ibaretti.
 
Nahl Suresi - 36 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَلَقَدْ بَعَثْنَا فٖي كُلِّ اُمَّةٍ رَسُولاً اَنِ اعْبُدُوا اللّٰهَ وَاجْتَنِبُوا الطَّاغُوتَۚ فَمِنْهُمْ مَنْ هَدَى اللّٰهُ وَمِنْهُمْ مَنْ حَقَّتْ عَلَيْهِ الضَّلَالَةُؕ فَسٖيرُوا فِي الْاَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبٖينَ
    ﴿٣٦﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾36﴿
Andolsun ki biz her ümmete, “Allah’a kulluk edin, sahte tanrılardan uzak durun” diyen bir elçi gönderdik. Onlardan kimini Allah doğru yola iletti, kimileri de saptırılmayı hak ettiler. Yeryüzünü dolaşın da hak dini yalanlayanların âkıbetinin ne olduğunu görün.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Genel anlamıyla ümmet, çoğu aynı kökten gelen, önceki kuşaklardan devralınan özelliklerin yahut ortak menfaat ve ideallerin veya din, zaman, vatan gibi faktörlerin bir araya getirdiği geniş insan topluluğunu ifade eder. Çoğulu ümemdir. Dinî anlamda, bir peygambere inanıp onun yolundan giden cemaate, ilâhî dinlere mensup kavimler topluluğuna ümmet denir (Muhammed ümmeti, İslâm ümmeti, hıristiyan ümmeti gibi). Konumuz olan âyette ilk anlamda kullanıldığı anlaşılmaktadır (ümmet hakkında bilgi için bk. Bakara 2/128, 134, 213; Hûd 11/118-119). Allah her millete, geniş insan topluluğuna bir elçi göndermiştir; bunun da gayesi sadece âyetteki öz ifadesiyle, “Allah’a kulluk edip sahte tanrılardan uzak durmak”tır (“sahte tanrılar” diye çevirdiğimiz tâgut hakkında bilgi için bk. Mâide 5/60). Çünkü dinin özü ve peygamberler gönderilmesinin ana gayesi tevhiddir; kulluğun özü de Allah’ın birliği ilkesini zedeleyecek her türlü inanç, düşünce ve davranıştan titizlikle kaçınmaktır.

Allah’ın peygamberler gönderdiği milletlerden kimi, peygamberlerinin kendilerine duyurduğu ilâhî hakikatler karşısında iyi niyetli ve ön yargısız tutumları sayesinde Allah’ın hidayetine mazhar olmuş; kimi de –bir kısım Mekke putperestlerinin yaptıkları gibi– daha baştan peygamber ve vahiy karşısında sergiledikleri inkârcı, inatçı ve uzlaşmaz tutumları yüzünden yanlış yolda kalmışlardır.


Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 396
 
Nahl Suresi - 37 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • اِنْ تَحْرِصْ عَلٰى هُدٰيهُمْ فَاِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدٖي مَنْ يُضِلُّ وَمَا لَهُمْ مِنْ نَاصِرٖينَ
    ﴿٣٧﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾37﴿
Sen onların doğru yola yönelmelerini tutku derecesinde istesen de Allah, yoldan çıkardığı kimseyi hidayete erdirmez. Onların asla yardımcıları da olmaz.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Hz. Peygamber, Allah’ın kendisine yüklediği tebliğ ve irşad görevini eksiksiz yerine getirme sorumluluğunun bir gereği olduğu kadar yüce ahlâkının, derin insanlık sevgisinin de bir tezahürü olarak, kendisine son derece haksız ve insafsız muameleleri revâ görenler de dahil olmak üzere, bütün insanların dünya ve âhiret esenliğine kavuşmaları için büyük bir istek taşıyor, elinden geleni yapıyor, Kur’an’ın anlatımıyla bu uğurda âdeta kendini tüketiyordu (Şuarâ 26/3). Konumuz olan âyette de Hz. Peygamber’in, putperestlerin hidayete ermelerini ne kadar çok istediğine işaret edilmektedir. Fakat burada şu husus özellikle hatırlatılmaktadır: İnsanların kurtuluşu için Peygamber’in böyle bir istek ve gayret içinde olması yetmez. İnsanlar bu dünyada bir imtihan hayatı yaşamakta olup kurtuluşu hak etmeleri, Allah’a karşı sorumlu oldukları bu imtihanı başarmaları ve iradelerini o yönde kullanmaları sonucunda, O’nun kendilerine hidayeti nasip etmesine bağlıdır; bu hususta insanların Allah’tan başka yardımcıları da yoktur. Şu halde kurtuluşu hak etmeyene Peygamber’in bile yardımı dokunamaz.


Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 396-397
 
Geri
Üst