• Eğitim sadece okula gitmek ve bir derece kazanmakla ilgili değildir. Bilginizi genişletmek ve yaşam hakkındaki gerçeği almakla ilgilidir. – Shakuntala Devi

Enbiyâ Suresi Meali Ve Tefsiri

Kemal Ayhan

Administrator
Yönetici
Enbiyâ Suresi

Hakkında​

Mekke döneminde inmiştir. 112 âyettir. “Enbiyâ”, peygamberler demektir.Sûre, temel konu olarak peygamberlerden, onların tevhit davası uğrunda verdikleri mücadelelerden bahsettiği için bu adı almıştır

Nuzül​


Mushaftaki sıralamada yirmi birinci, iniş sırasına göre yetmiş üçüncü sûredir. İbrâhim sûresinden sonra, Mü’minûn sûresinden önce Mekke döneminde inmiştir. Abdullah b. Mes‘ûd, “Benî İsrâil (İsrâ), Kehf, Meryem, Tâhâ ve Enbiyâ sûreleri, benim Mekke’de ilk öğrendiğim güzel sûrelerdir” demiştir (Buhârî, “Tefsîr”, 21/1). Bazı müfessirler 44. âyetinin Medine döneminde nâzil olduğu kanaatindedir.

Konusu​


Sûrede Allah’ın birliğinin yanı sıra O’nun eş, ortak ve çocuk edinmekten münezzeh olduğu; vahiy, peygamberlik ve insanların vahiy karşısındaki tutumu, kıyamet alâmetleri, kıyamet halleri, öldükten sonra dirilme ve hesap verme gibi İslâm’ın temel inançları ele alınmakta; insanlarda ve kâinatta Allah’ın kudretini gösteren delillere, Allah’ın büyüklüğüne, kâinatın bütünlüğü ve düzeni ile Allah’ın birliği arasında bir irtibat bulunduğuna dikkat çekilmektedir. Bu arada hayat ve ölüm konularına yer verilmekte, hiçbir insanın ebedî olarak yaşayamayacağı hatırlatılarak insanların bu gerçek ışığında davranmaları istenmektedir. Peygamberleri yalanlayan önceki kavimlerin helâk oldukları, sonrakilerin onların yurtlarını ve kalıntılarını gördükleri halde ibret almadıkları için cezaya çarptırıldıkları bildirilmekte; Hz. İbrâhim’in putperest kavmiyle olan mücadelesine, bazı peygamberlerin kıssalarından kesitlere yer verilmekte, son olarak da Hz. Muhammed aleyhisselâmın âlemlere rahmet olarak gönderilmiş bir peygamber olduğu ifade edilmekte ve davetinin esasları açıklanmaktadır.
 
Enbiyâ Suresi - 42-43 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • قُلْ مَنْ يَكْلَؤُ۬كُمْ بِالَّيْلِ وَالنَّهَارِ مِنَ الرَّحْمٰنِؕ بَلْ هُمْ عَنْ ذِكْرِ رَبِّهِمْ مُعْرِضُونَ
    ﴿٤٢﴾
  • اَمْ لَهُمْ اٰلِهَةٌ تَمْنَعُهُمْ مِنْ دُونِنَاؕ لَا يَسْتَطٖيعُونَ نَصْرَ اَنْفُسِهِمْ وَلَا هُمْ مِنَّا يُصْحَبُونَ
    ﴿٤٣﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾42﴿
De ki: “Azap etmek istediğinde gece gündüz rahmâna karşı sizi kim koruyabilir?” Yine de onlar rablerini hatırlamaya yanaşmıyorlar.

﴾43﴿
Yoksa kendilerini bize karşı savunacak birtakım ilâhları mı var? Onlar ne kendilerini koruyabilirler ne de tarafımızdan destek görürler.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


“Gece gündüz rahmâna karşı sizi kim koruyabilir?” diye çevrilen cümle “Sizi gece gündüz rahmândan başka kim koruyabilir?” şeklinde de tercüme edilebilir (bk. İbn Kesîr, V, 338). Her iki anlamda da yaratılmışlara karşı Allah’ın şefkat ve merhametini tecelli ettiren rahmân ismine atıfta bulunulması, yaratılmışları Allah’tan başka koruyacak kimsenin bulunmadığına, tek ve biricik koruyucunun Allah olduğuna işaret eder. Ancak kalpleri kararmış olan inkârcılar bunun farkında olamadıkları için rahmânın anılmasına dahi tahammül edemezler. Oysa korumasına sığındıkları tanrılar Allah’ın azabına karşı kendilerini dahi koruyacak güce sahip değillerdir.

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 681
 
Enbiyâ Suresi - 44 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • بَلْ مَتَّعْنَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ وَاٰبَٓاءَهُمْ حَتّٰى طَالَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُؕ اَفَلَا يَرَوْنَ اَنَّا نَأْتِي الْاَرْضَ نَنْقُصُهَا مِنْ اَطْرَافِهَاؕ اَفَهُمُ الْغَالِبُونَ
    ﴿٤٤﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾44﴿
Oysa biz onları da atalarını da nimetlerimizden faydalandırdık. Hatta bu, ömürleri boyunca sürüp gitti. Şimdi bizim yeryüzünü etrafından nasıl eksiltip durduğumuzu görmüyorlar mı? Şu halde üstün gelen onlar mı?

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Kur’an’ın ilk muhatapları olan Mekke putperestlerine, içinde bulundukları geçici nimet ve güvenliğe aldanmamaları, Allah resûlüne ve İslâm’a karşı düşmanca tavırlarını sürdürdükleri takdirde bütün bu nimetleri, güvenliklerini ve hâkimiyet alanlarını adım adım kaybedecekleri uyarısında bulunulmaktadır (“yerin etrafının eksiltilmesi” konusunda bilgi için bk. Ra‘d 13/41).

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 681
 
Enbiyâ Suresi - 45 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • قُلْ اِنَّـمَٓا اُنْذِرُكُمْ بِالْوَحْيِؗ وَلَا يَسْمَعُ الصُّمُّ الدُّعَٓاءَ اِذَا مَا يُنْذَرُونَ
    ﴿٤٥﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾45﴿
De ki: “Ben sizi ancak vahiy ile uyarıyorum.” Fakat (vicdanı) sağır olanlar, uyarılsalar da bu çağrıyı duymazlar.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


De ki: “Ben sizi ancak vahiy ile uyarıyorum.” Fakat (vicdanı) sağır olanlar, uyarılsalar da bu çağrıyı duymazlar.
Kaynak :
 
Enbiyâ Suresi - 46 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَلَئِنْ مَسَّتْهُمْ نَفْحَةٌ مِنْ عَذَابِ رَبِّكَ لَيَقُولُنَّ يَا وَيْلَنَٓا اِنَّا كُنَّا ظَالِمٖينَ
    ﴿٤٦﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾46﴿
Andolsun, onları rabbinin azabından bir esinti yoklasa muhakkak ki, “Vah bize! Hakikaten biz kendimize kötülük etmişiz!” derler.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Andolsun, onları rabbinin azabından bir esinti yoklasa muhakkak ki, “Vah bize! Hakikaten biz kendimize kötülük etmişiz!” derler.
Kaynak :
 
Enbiyâ Suresi - 47 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَنَضَعُ الْمَوَازٖينَ الْقِسْطَ لِيَوْمِ الْقِيٰمَةِ فَلَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْـٔاًؕ وَاِنْ كَانَ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ اَتَيْنَا بِهَاؕ وَكَفٰى بِنَا حَاسِبٖينَ
    ﴿٤٧﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾47﴿
Biz, kıyamet günü için adalet terazileri kurarız; artık kimseye hiçbir şekilde haksızlık edilmez. Yapılan, bir hardal tanesi kadar dahi olsa, onu getirir ortaya koyarız. Hesap görücü olarak biz yeteriz.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


İnsanlar umumiyetle bu dünyada adaletin her zaman kusursuz işlemediğini; sık sık zalimlerin haklı, mazlumların haksız yerine konulduğunu görmekte ve yaşamaktadırlar. Âyette bu adaletsizliğin âhirette mutlaka telâfi edileceği veciz bir dille ifade edilerek, özelde Mekke putperestlerine, genelde de benzer zihniyet ve yaşayışa sahip olan bütün insanlara asla dikkatten uzak tutulmaması gereken bir uyarıda bulunulmaktadır (âhiret mahkemesinde amellerin ölçülüp tartılması konusunda bk. A‘râf 7/8-9).


Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 682
 
Enbiyâ Suresi - 48-50 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسٰى وَهٰرُونَ الْفُرْقَانَ وَضِيَٓاءً وَذِكْراً لِلْمُتَّقٖينَۙ
    ﴿٤٨﴾
  • اَلَّذٖينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ بِالْغَيْبِ وَهُمْ مِنَ السَّاعَةِ مُشْفِقُونَ
    ﴿٤٩﴾
  • وَهٰذَا ذِكْرٌ مُبَارَكٌ اَنْزَلْنَاهُؕ اَفَاَنْتُمْ لَهُ مُنْكِرُونَࣖ
    ﴿٥٠﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾48-49﴿
Andolsun ki, Mûsâ ve Hârûn’a, günahtan sakınan, görmedikleri halde rablerinden korkan ve kıyametin kaygısını taşıyanlar için bir ayırma ölçütü, bir ışık, bir hatırlatıcı kaynak (kitap) verdik.

﴾50﴿
İşte bu Kur’an da bizim indirdiğimiz bereketli bir hatırlatıcı bilgi kaynağıdır. Şimdi siz onu inkâr mı ediyorsunuz?

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Metindeki furkan “hakkı bâtıldan, doğruyu eğriden, hayrı şerden ayıran, buna dair ölçüler getiren” demektir. Müfessirlerin çoğunluğuna göre Hz. Mûsâ ve Hârûn’a verilenlerden maksat Tevrat’tır. Çünkü onda hakkı bâtıldan, doğruyu yanlıştan, helâli haramdan ayırt eden, insanlara ışık tutup yol gösteren, öğüt verip onları kötülüklerden koruyan âyetler vardır. Bir kısım müfessirlere göre ise “ışık”tan maksat Tevrat, furkandan maksat da Allah’ın Hz. Mûsâ’ya nasip ettiği zaferdir (Taberî, XVII, 34-35; Şevkânî, III, 462; furkan hakkında bilgi için ayrıca bk. Âl-i İmrân 3/4; 49. âyette geçen gayb kavramı hakkında bk. Bakara 2/3).
Sûrenin başından buraya kadarki âyetlerinde Allah’ın birliği, peygamberlik ve âhiret gibi temel dinî konular hakkında bilgi verildikten sonra, buradan itibaren 93. âyete kadar da Hz. Peygamber’e teselli verip mâneviyatını güçlendirmek, ayrıca muhatapların da ders ve ibret almalarını sağlamak maksadıyla uygun yönleriyle geçmiş peygamberlerin kıssalarından kesitler verilmektedir.


Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 682-683
 
Enbiyâ Suresi - 51 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَلَقَدْ اٰتَيْنَٓا اِبْرٰهٖيمَ رُشْدَهُ مِنْ قَبْلُ وَكُنَّا بِهٖ عَالِمٖينَۚ
    ﴿٥١﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾51﴿
Biz daha önce İbrâhim’e doğru düşünme yeteneği vermiştik. Biz onu biliyorduk.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Metindeki rüşd kelimesi sözlükte, “doğru düşünme ve doğru davranma” anlamlarına gelir. Hz. İbrâhim’e verilen rüşdden maksat ya peygamberliktir veya peygamber olmazdan önce de sahip olduğu fikrî olgunluk, sağduyu ve fıtrî akıldır. Hz. İbrâhim kendisine verilen bu yetenek sayesinde Allah’ın birliğini, kudretini, eşsiz ve benzersiz oluşunu kavramıştır. Âyet, Hz. İbrâhim’e Allah tarafından verilmiş olan bu kişisel zihnî kapasitenin üstünlüğüne işaret etmektedir.
Sûrede Hz. Mûsâ ve Hârûn’un kıssasına değinildikten sonra Hz. İbrâhim kıssasına geniş bir şekilde yer verilmektedir. Zira Hz. İbrâhim’in Mekkeli müşrikler üzerindeki etkisi büyüktü; onu ataları olarak tanıyor, kurduğu Kâbe’yi kutsal miras olarak görüyorlardı. Bu sebeple onun, en yakın akrabalarından başlamak üzere hayatı boyunca putperestliğe karşı verdiği mücadelenin anlatılmasının müşrikler üzerinde etkili olacağı umulmuştur (Hz. İbrâhim ve kavmi hakkında bilgi için bk. Bakara 2/124; Âl-i İmrân 3/95).

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 686
 
Enbiyâ Suresi - 52-54 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • اِذْ قَالَ لِاَبٖيهِ وَقَوْمِهٖ مَا هٰذِهِ التَّمَاثٖيلُ الَّتٖٓي اَنْتُمْ لَهَا عَاكِفُونَ
    ﴿٥٢﴾
  • قَالُوا وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا لَهَا عَابِدٖينَ
    ﴿٥٣﴾
  • قَالَ لَقَدْ كُنْتُمْ اَنْتُمْ وَاٰبَٓاؤُ۬كُمْ فٖي ضَلَالٍ مُبٖينٍ
    ﴿٥٤﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾52﴿
O, babasına ve kavmine, “Şu kendilerine tapmakta olduğunuz heykeller de ne oluyor?” diye sormuştu.

﴾53﴿
Onlar da “Atalarımızı bunlara tapar bulduk” diye cevap vermişlerdi.

﴾54﴿
İbrâhim, “Doğrusu siz de atalarınız da açık bir sapkınlık içindesiniz” dedi.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Hz. İbrâhim’in hikmetli, düşündürücü sorusuna putperest kavmi, “Atalarımızı bunlara tapar bulduk” diye cevap vermek suretiyle düşünceye değil taklide dayandıklarını itiraf etmişlerdir.

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 686
 
Enbiyâ Suresi - 55-57 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • قَالُٓوا اَجِئْتَنَا بِالْحَقِّ اَمْ اَنْتَ مِنَ اللَّاعِبٖينَ
    ﴿٥٥﴾
  • قَالَ بَلْ رَبُّكُمْ رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ الَّذٖي فَطَرَهُنَّؗ وَاَنَا۬ عَلٰى ذٰلِكُمْ مِنَ الشَّاهِدٖينَ
    ﴿٥٦﴾
  • وَتَاللّٰهِ لَاَكٖيدَنَّ اَصْنَامَكُمْ بَعْدَ اَنْ تُوَلُّوا مُدْبِرٖينَ
    ﴿٥٧﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾55﴿
Onlar da, “Bize gerçeği mi getirdin, yoksa bizimle oyun mu oynuyorsun?” diye sordular.

﴾56﴿
İbrâhim şöyle cevap verdi: “Hayır, sizin rabbiniz, göklerin ve yerin rabbidir; onları O yaratmıştır; ben de bunu ikrar edenlerdenim.”

﴾57﴿
Sonra (içinden şöyle geçirdi): “Allah’a yemin ederim ki siz ayrılıp gittikten sonra putlarınıza bir oyun oynayacağım!”

Tefsir (Kur'an Yolu)​


İbrâhim’in kavmi putperestliği sapkınlık saymadıkları, Hz. İbrâhim’in de kendileri gibi geleneksel putperestliği kutsadığını sandıkları için onun kendilerini ayıplamasını hakaret telakki ettiler. İbrâhim ise verdiği cevaplarla söylediklerinde ciddi olduğunu, gökleri ve yeri yaratan Allah’ın ibadete lâyık tek mâbud olduğunu, kendisinin de bunu ikrar ettiğini açıkça ifade etti.

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 686
 
Enbiyâ Suresi - 58-61 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • فَجَعَلَهُمْ جُذَاذاً اِلَّا كَبٖيراً لَهُمْ لَعَلَّهُمْ اِلَيْهِ يَرْجِعُونَ
    ﴿٥٨﴾
  • قَالُوا مَنْ فَعَلَ هٰذَا بِاٰلِهَتِنَٓا اِنَّهُ لَمِنَ الظَّالِمٖينَ
    ﴿٥٩﴾
  • قَالُوا سَمِعْنَا فَتًى يَذْكُرُهُمْ يُقَالُ لَـهُٓ اِبْرٰهٖيمُؕ
    ﴿٦٠﴾
  • قَالُوا فَأْتُوا بِهٖ عَلٰٓى اَعْيُنِ النَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَشْهَدُونَ
    ﴿٦١﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾58﴿
(Onlar gidince) İbrâhim putları paramparça etti, belki ona başvururlar diye büyük putu bıraktı.

﴾59﴿
(Dönüp durumu gören) putperestler, “Bunu tanrılarımıza kim yaptı? Muhakkak o, zalimlerden biridir” dediler.

﴾60-61﴿
Bazıları, “İbrâhim denen bir gencin bunları diline doladığını işitmiştik” deyince, “O halde, onu hemen insanların önüne getirin, belki birileri şahitlik eder” dediler.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Tefsirlerde anlatıldığına göre Hz. İbrâhim’in kavminin dinî bir bayramı vardı; her sene kırda toplanarak bu bayramı kutlarlardı. Bir defasında yine bayram şenliğine giderken İbrâhim’i de götürmek istediler. İbrâhim hasta olduğunu ileri sürerek bayrama katılmadı ve halk kıra çıktıktan sonra puthaneye giderek büyük put hariç hepsini kırdı. 58. âyette bu açıkça ifade edilmektedir. Rivayete göre baltayı büyük putun boynuna astı ki (Kurtubî, XI, 296-297) kavmi ona başvurup putları kimin kırdığını sorsun da böylece putun acizliği ortaya çıksın. Halk bayram yerinden döndüklerinde tanrılarının başına gelenleri görünce bu işi kimin yaptığını araştırdılar. Daha önce Hz. İbrâhim’in putların aleyhindeki konuşmalarını işitmiş olanlar durumdan halkı haberdar ettiler. Halk, İbrâhim’in sorgulanmasını ve ona verilecek cezanın başkalarına da ibret olmasını istedi.

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 687
 
Enbiyâ Suresi - 62 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • قَالُٓوا ءَاَنْتَ فَعَلْتَ هٰذَا بِاٰلِهَتِنَا يَٓا اِبْرٰهٖيمُؕ
    ﴿٦٢﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾62﴿
“Bunu ilâhlarımıza sen mi yaptın, ey İbrâhim?” diye sordular.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


İbrâhim getirilince, “Bunu ilâhlarımıza sen mi yaptın?” diye sordular.
Kaynak :
 
Enbiyâ Suresi - 63 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • قَالَ بَلْ فَعَلَهُࣗ كَبٖيرُهُمْ هٰذَا فَسْـَٔلُوهُمْ اِنْ كَانُوا يَنْطِقُونَ
    ﴿٦٣﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾63﴿
İbrâhim, “Hayır” dedi, “Bu işi şu büyükleri yapmıştır. Konuşabiliyorlarsa onlara sorun!”

Tefsir (Kur'an Yolu)​


İbrâhim, “Hayır” dedi, “Bu işi şu büyükleri yapmıştır. Eğer konuşabiliyorlarsa onlara sorun!”
Kaynak :
 
Enbiyâ Suresi - 64 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • فَرَجَعُٓوا اِلٰٓى اَنْفُسِهِمْ فَقَالُٓوا اِنَّكُمْ اَنْتُمُ الظَّالِمُونَۙ
    ﴿٦٤﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾64﴿
Sonra kendi kendilerine dönüp, “Asıl haktan ayrılanlar sizlersiniz!” dediler.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Sonra dönüp birbirine, “Asıl haktan ayrılanlar sizlersiniz!” dediler.
Kaynak :
 
Enbiyâ Suresi - 65 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • ثُمَّ نُكِسُوا عَلٰى رُؤُ۫سِهِمْۚ لَقَدْ عَلِمْتَ مَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ يَنْطِقُونَ
    ﴿٦٥﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾65﴿
Sonra yine başlarını öne eğerek “Bunların konuşamayacağını pekâlâ biliyorsun” dediler.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Biraz sonra yine dönüş yaptılar. “Sen bunların konuşmadığını pekâlâ biliyorsun” dediler.
Kaynak :
 
Enbiyâ Suresi - 66-70 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • قَالَ اَفَتَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَنْفَعُكُمْ شَيْـٔاً وَلَا يَضُرُّكُمْؕ
    ﴿٦٦﴾
  • اُفٍّ لَكُمْ وَلِمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِؕ اَفَلَا تَعْقِلُونَ
    ﴿٦٧﴾
  • قَالُوا حَرِّقُوهُ وَانْصُرُٓوا اٰلِهَتَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ فَاعِلٖينَ
    ﴿٦٨﴾
  • قُلْنَا يَا نَارُ كُونٖي بَرْداً وَسَلَاماً عَلٰٓى اِبْرٰهٖيمَۙ
    ﴿٦٩﴾
  • وَاَرَادُوا بِهٖ كَيْداً فَجَعَلْنَاهُمُ الْاَخْسَرٖينَۚ
    ﴿٧٠﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾66-67﴿
İbrâhim, “öyleyse Allah’ı bırakıp da size ne fayda ne de zarar veremeyen şeylere mi tapıyorsunuz? Size de Allah’ı bırakıp taptığınız bu şeylere de yuf olsun! Siz aklınızı kullanmaz mısınız?” dedi.

﴾68﴿
Putperestler, “Eğer bir şey yapacaksanız, yakın onu ve böylece tanrılarınıza yardım edin!” dediler.

﴾69﴿
Biz de, “Ey ateş” dedik, “İbrâhim’e serin ve zararsız ol!”

﴾70﴿
Ona bir tuzak kurmak istediler; fakat biz onları daha çok zarar eden taraf yaptık.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Putperestlerin İbrâhim’e, “Sen bunların konuşmadığını pekâlâ biliyorsun” demeleri, açıkça kendilerinin de tanrılarının âcizliğini itiraf etmelerinden başka bir şey değildi. Dolayısıyla bu cevap İbrâhim’e, onların inançlarının ne kadar anlamsız ve saçma olduğunu yüzlerine vurma fırsatı verdi. 66-67. âyetlerde onun bu konudaki eleştirisi nakledilmektedir. Ancak taassupları sebebiyle bu eleştiriye tahammül edemeyen putperestler İbrâhim’i yakmaya karar verdiler ve böylece tanrılarının onları koruması gerekirken, onlar tanrılarını korumak istediler. Rivayete göre İbrâhim’i yakmak için kavmi büyük bir ateş yakıp onu mancınıkla ateşe fırlattılar; ancak Allah’ın bir mûcizesi olarak ateş onu yakmadı.

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 687
 
Enbiyâ Suresi - 71-73 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَنَجَّيْنَاهُ وَلُوطاً اِلَى الْاَرْضِ الَّتٖي بَارَكْنَا فٖيهَا لِلْعَالَمٖينَ
    ﴿٧١﴾
  • وَوَهَبْنَا لَـهُٓ اِسْحٰقَؕ وَيَعْقُوبَ نَافِلَةًؕ وَكُلاًّ جَعَلْنَا صَالِحٖينَ
    ﴿٧٢﴾
  • وَجَعَلْنَاهُمْ اَئِمَّةً يَهْدُونَ بِاَمْرِنَا وَاَوْحَيْنَٓا اِلَيْهِمْ فِعْلَ الْخَيْرَاتِ وَاِقَامَ الصَّلٰوةِ وَاٖيتَٓاءَ الزَّكٰوةِۚ وَكَانُوا لَنَا عَابِدٖينَۙ
    ﴿٧٣﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾71﴿
Onu da Lût’u da kurtarıp herkes için bereketli kıldığımız yere ulaştırdık.

﴾72﴿
İbrâhim’e İshak’ı ve üstüne bir de armağan olarak Ya‘kūb’u lütfettik; her birinin sâlih insan olmasını sağladık.

﴾73﴿
Onları, emrimiz uyarınca doğru yolu gösteren önderler yaptık ve kendilerine hayırlı işler yapmayı, namaz kılıp zekât vermeyi vahyettik. Onlar, bize hep kulluk ettiler.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Yüce Allah Hz. İbrâhim’i, kardeşinin oğlu Lût aleyhisselâm ile birlikte kavminin zulmünden kurtardı ve onlara bereketli ülkeye hicret etmelerini emretti (Lût hakkında bilgi için bk. Hûd 11/70). Tefsirlerde, bereketli kılınan yerin Filistin veya Beytülmakdis yahut Suriye ya da Mekke olduğuna dair farklı bilgiler bulunmakla birlikte Filistin olduğu kanaati ağır basmaktadır. Hz. İbrâhim’le ilgili tarihî veriler de bu görüşü destekler mahiyettedir. Bu yerin kutlu ve bereketli oluşu ise yöreye çok sayıda peygamberin gönderilmiş olması, akar sularının bol, ziraî imkânlarının elverişli olması şeklinde açıklanmıştır (Râzî, XXII, 190; Kurtubî, XI, 305; Şevkânî, III, 468; İbn Âşûr, XVII, 108). Hz. İbrâhim, yeğeni Lût ile birlikte ülkesini ve kavmini terkederek Filistin’e göç etti. Her ikisi de bu yörede inkârcılıkla mücadele ederek tevhid inancını yerleştirmeye çalıştılar.
Hz. İbrâhim’in çocuğu yoktu, yaşlılık döneminde Allah’a dua ederek kendisine iyi bir evlât vermesini istedi (Sâffât 37/100); Allah ona İsmâil’i, ardından da İshak’ı ve torunu Ya‘kub’u verdi. Hz. İbrâhim’e “fazladan bir armağan olarak” verilen çocuk, İshak’ın oğlu Ya‘kub’dur. Nitekim Hz. İbrâhim’in duasını içeren İbrâhim sûresinin 39. âyetinde torununun adı geçmemektedir. Bazı müfessirlere göre ise İbrâhim’in duası neticesinde kendisine İsmâil verilmiş, yıllar sonra da İshak ile Ya‘kub fazladan bir armağan olarak verilmiştir (İbn Âşûr, XVII, 109; Esed, II, 657). Allah Teâlâ peygamberlik görevi vererek onları vahyin kılavuzluğunda hidayet önderleri yapmıştır. 73. âyet peygamberlerin kendi bilgi, zekâ ve kabiliyetleriyle değil, Allah’tan aldıkları vahiy ile hidayet önderliği yaptıklarını ifade etmektedir.

Kaynak :
 
Enbiyâ Suresi - 74-75 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَلُوطاً اٰتَيْنَاهُ حُكْماً وَعِلْماً وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْقَرْيَةِ الَّتٖي كَانَتْ تَعْمَلُ الْخَبَٓائِثَؕ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَاسِقٖينَۙ
    ﴿٧٤﴾
  • وَاَدْخَلْنَاهُ فٖي رَحْمَتِنَاؕ اِنَّهُ مِنَ الصَّالِحٖينَࣖ
    ﴿٧٥﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾74﴿
Lût’a da hikmet ve ilim verdik; onu çirkin şeyler yapan kasaba halkından kurtardık. Gerçekten onlar yoldan çıkmış kötü bir topluluktu.

﴾75﴿
Lût’u rahmetimize kabul ettik; çünkü o iyilerdendi.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Müfessirler Allah Teâlâ’nın Lût’a verdiği hikmeti (hükm) peygamberlik veya hâkimlik, ilmi de din ilimleri olarak yorumlamışlardır. Lût’un kurtarıldığı bildirilen şehir ise Filistin’deki Ölüdeniz’in kıyısında bulunan Sodom şehridir. Buranın putperest halkı, başta eşcinsellik olmak üzere ahlâksızlık batağına saplanmıştı. Daha önce belirtildiği üzere Lût aleyhisselâm Mezopotamya’da iken Hz. İbrâhim’e iman etmiş, onunla birlikte hicret ederek Filistin’e gelmişti. Yüce Allah burada ona da peygamberlik görevi verdi ve Sodom halkını irşad etmek üzere oraya yerleşmesini emretti (Taberî, XVII, 49; İbn Âşûr, XVII, 112). Halk Hz. Lût’un tebliğlerine kulak vermedi, sadece eşi dışındaki aile fertleri ona iman ettiler (bk. ez-Zâriyât, 51/31-37). Lût gecenin birinde ailesini alıp şehirden çıktı; güneş doğarken müşrikleri korkunç bir gürültü yakaladı, ardından şiddetli bir depremle şehir altüst oldu, üzerlerine taş yağdı. Böylece Lût kurtuluşa ererken Sodom halkı yok olup gitti (bilgi için bk. Hûd 11/77-83; Hicr 15/58-74).

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 688
 
Enbiyâ Suresi - 76-77 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَنُوحاً اِذْ نَادٰى مِنْ قَبْلُ فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظٖيمِۚ
    ﴿٧٦﴾
  • وَنَصَرْنَاهُ مِنَ الْقَوْمِ الَّذٖينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَاؕ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَاَغْرَقْنَاهُمْ اَجْمَعٖينَ
    ﴿٧٧﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾76﴿
Nûh’u da hatırla; daha önce o dua etmişti, biz de duasını kabul edip kendisini ve yakınlarını büyük sıkıntıdan kurtarmıştık.

﴾77﴿
Onu, âyetlerimizi inkâr eden kavimden korumuştuk. Gerçekten onlar, kötü insanlardı; bu yüzden hepsini suda boğduk.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Hz. Nûh’un kurtarıldığı ifade edilen “büyük sıkıntı”dan maksat Nuh tûfanı, onunla birlikte kurtarıldığı belirtilen “yakınları”ndan maksat da kendisine inananlardır (bu konuda geniş bilgi ve değişik yorumlar için bk. Hûd 11/36-49; Sâffât 75-82).

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 692
 
Enbiyâ Suresi - 78-79 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَدَاوُ۫دَ وَسُلَيْمٰنَ اِذْ يَحْكُمَانِ فِي الْحَرْثِ اِذْ نَفَشَتْ فٖيهِ غَنَمُ الْقَوْمِۚ وَكُنَّا لِحُكْمِهِمْ شَاهِدٖينَۙ
    ﴿٧٨﴾
  • فَفَهَّمْنَاهَا سُلَيْمٰنَۚ وَكُلاًّ اٰتَيْنَا حُكْماً وَعِلْماًؗ وَسَخَّرْنَا مَعَ دَاوُ۫دَ الْجِبَالَ يُسَبِّحْنَ وَالطَّيْرَؕ وَكُنَّا فَاعِلٖينَ
    ﴿٧٩﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾78﴿
Dâvûd’u ve Süleyman’ı da an. Bir zamanlar, (zarar görmüş) bir ekin konusunda hüküm veriyorlardı. Bir topluluğun koyun sürüsü, geceleyin başı boş bir vaziyette bu ekinin içine dağılıp ziyan vermişti. Biz de onların hükmüne tanık idik.

﴾79﴿
Süleyman’ın dava konusunu iyi anlamasını sağladık. Her birine de hükmetme yeteneği ve ilim verdik. Kuşları ve tesbih eden dağları da Dâvûd’un buyruğu altına soktuk. Bunları yapan bizdik.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Rivayete göre, bir koyun sürüsü geceleyin komşunun tarlasına girerek oradaki ekini tahrip eder; ekin sahibi zararın telâfisi için mahkemeye başvurur. Bu davaya bakan Dâvûd ile oğlu Süleyman, farklı hükümler verirler. Dâvûd, tahrip edilen ekinin kıymetinin, koyunların kıymetine denk olduğu kanaatine vararak koyunların tazminat olarak ekin sahibine verilmesine hükmeder. Süleyman ise bu cezayı ağır bularak, hükmün değiştirilmesini teklif eder. Ona göre tarladaki zarar koyunlardan elde edilecek gelirle ödenebilir; bu sebeple hükmün şöyle olması gerekir: Tarla koyun sahiplerine verilmeli, onlar, ziyandan önceki haline gelinceye kadar tarlanın bakımını üstlenmelidir. Koyunlar da tarla sahibine verilmeli, o da tarlası ziyandan önceki haline gelinceye kadar bu koyunların sütünden, yününden ve kuzularından yararlanmalıdır. Nihayet tarla sahibinin zararı karşılanınca tarla ve koyunlar sahiplerine iade edilmelidir. Hz. Dâvûd, oğlunun bu çözümünü beğenir, kendi görüşünden vazgeçer (Şevkânî, III, 470-471).
Âyette olayın ayrıntısız anlatılması, Araplar arasında bu hadisenin yaygın olarak bilindiğini, dolayısıyla sadece göndermede bulunulduğunu göstermektedir.
Müfessirler olayı bu şekilde anlatmışlardır; hatta Râzî, aynı konuda sahâbe ve tâbiînin ittifakı bulunduğunu söylemiştir (XXII, 195-196). Ancak Kur’an ve güvenilir hadis kaynaklarında ayrıntılı bilgi mevcut değildir.“Süleyman’ın dava konusunu iyice anlamasını biz sağladık” ifadesi
Râgıb el-İsfahânî tarafından üç türlü açıklanmıştır: a) Allah’ın Süleyman’a anlama kabiliyeti vermesi, b) Allah’ın Süleyman’ın kalbine bu hükmü ilham etmesi, c) Allah’ın bu hükmü Süleyman’a vahyetmesi (el-Müfredât, “fhm” md.). “Her birine de hükmetme yeteneği ve ilim verdik” ifadesi de farklı hüküm vermiş olsalar bile ikisinin de tam bir hak ve adalet duygusuna, sorumluluğuna sahip olduklarına işaret eder.Müfessirler dağların ve kuşların tesbihinin hakikat mi mecaz mı olduğu konusunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Bir grup müfessir bunun hakikat olduğunu, dağların ve kuşların bizim anlamadığımız bir dil ile Allah’ı zikrettiğini, Hz. Dâvûd güzel sesiyle Zebûr’u okuyup terennüm ederken kuşların havada durarak onunla birlikte tesbih ettiklerini, dağların da bu tesbihi tekrarladıklarını söylemişlerdir (İbn Kesîr, V, 352). Bazı müfessirlere göre ise bu, mecazi anlamda bir tesbihtir; dağlar ve kuşlar Allah’ın varlığına, kudretine ve büyüklüğüne delâlet ettiği için lisân-ı hâl ile Allah’ı tesbih etmektedirler (Râzî, XXII, 199; Şevkânî, III, 471; ayrıca bk. Sebe’ 34/10). Onların tesbihi bütün tabii varlıklar gibi en ufak bir sapma göstermeksizin ilâhî kanuna boyun eğmeleridir (evrendeki her şeyin Allah’ı tesbih ettiğine dair bilgi için bk. İsrâ 17/44).

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 692-693
 
Enbiyâ Suresi - 80 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَعَلَّمْنَاهُ صَنْعَةَ لَبُوسٍ لَكُمْ لِتُحْصِنَكُمْ مِنْ بَأْسِكُمْۚ فَهَلْ اَنْتُمْ شَاكِرُونَ
    ﴿٨٠﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾80﴿
Ona sizin için zırh yapmayı öğrettik ki savaş darbelerinden sizi korusun. Artık şükredecek misiniz?

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Zırh” diye çevirdiğimiz lebûs kelimesi sözlükte “zırh, kılıç, mızrak gibi silâhlar, giysi veya giysiler” anlamlarına gelmektedir. Burada zırh mânasında kullanılmıştır. Müfessirler bu bağlamda âyetteki be’s kelimesine bizim de tercih ettiğimiz “savaş” anlamını vermişlerdir (Râzî, XXII, 200; Şevkânî, III, 471). Rivayete göre Dâvûd aleyhisselâmdan önce zırhlar rahat kullanışlı olmayan levhalar halinde idi. Dâvûd ilk defa demiri yumuşatarak halkalar yapmış ve bu halkalardan kullanışlı zırh üretmiştir (krş. Sebe’ 34/10-11). Be’s kelimesinin “darlık, sıkıntı, bedbahtlık” anlamlarını, buna bağlı olarak lebûs kelimesinin de “giysi” anlamını tercih ederek âyete mecazi anlamda “takvâ giysisi” mânasını verenler de vardır. Bu mânayı tercih eden Muhammed Esed şöyle der: “Bu anlamda yorumlandığı zaman yukarıdaki âyet, Allah’ın Hz. Dâvûd’a, yandaşlarını, hem birbirlerine karşı duydukları korkuya hem de bilinmeyene karşı duydukları bilinçaltı korkulara karşı koruyacak derin bir takvâ ile (Allah’a karşı sorumluluk bilinci ile) eğitme sanatını öğrettiğini ifade etmektedir” (II, 659; Dâvûd hakkında bilgi için bk. Bakara 2/251; Neml 27/15).

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 694
 
Geri
Üst