• Eğitim sadece okula gitmek ve bir derece kazanmakla ilgili değildir. Bilginizi genişletmek ve yaşam hakkındaki gerçeği almakla ilgilidir. – Shakuntala Devi

Zümer Suresi Anlamı Meali Tefsiri

Kemal Ayhan

Administrator
Yönetici
Zümer Suresi

Hakkında​

Mekke döneminde inmiştir. 75 âyettir. Sûre, adını 71 ve 73. âyetlerde geçen “Zümer” kelimesinden almıştır. Zümer; zümreler, gruplar demektir. Sûrede başlıca, göklerde ve yerde Allah’ın birliğini gösteren deliller, mü’minlerin cennete, kâfirlerin cehenneme sevk edilecekleri konu edilmekte; kullar, ölüm gelip çatmadan Allah’a yönelmeye çağrılmaktadır.

Nuzül​


Mushaftaki sıralamada otuz dokuzuncu, iniş sırasına göre elli dokuzuncu sûredir. Sebe’ sûresinden sonra, Mü’min (Gāfir) sûresinden önce Mekke’de inmiştir. Allah’ın rahmetinden ümit kesilmemesi gerektiğini belirten 53. âyetten itibaren üç veya yedi âyetin Medine döneminde indiği yolunda rivayetler varsa da bu rivayetler zayıf bulunmaktadır (bk. İbn Âşûr, XXIII, 311).



Konusu​


Sûrenin temel konusu Allah ve âhiret inancıdır. Bu çerçevede hiçbir şeyin Allah’a ortak ve denk tutulamayacağı, O’nun mutlak ve eşsiz yaratıcı olduğu, bu sebeple insanın her durumda O’na yönelip bağlanması gerektiği belirtilmekte; bu şekilde inanan ve yaşayanların ulaşacağı âhiret nimetlerine ve cennet hayatına dair bilgi verilmekte; inkârcıların olumsuz duygu ve davranışları değerlendirilmekte; bunların kötü sonuçları hakkında uyarıda bulunulmaktadır. Her şeye rağmen Allah’ın rahmetinden ümit kesilmesinin doğru olmadığı, çünkü Allah’ın, dönüş yapıp kendisine yönelenlerin bütün günahlarını bağışlayacağı müjdelenmekte ve insanlar, âhiret azabıyla yüz yüze gelmeden önce, fırsat eldeyken inançlarını ve yaşayışlarını düzeltmeye çağırılmaktadır. Sûre, müminlerin âhiret mutluluğunu tasvir eden âyetlerle son bulmaktadır.



Fazileti​


Hz. Âişe, Resûlullah’ın genellikle her gece yatmadan önce Zümer ve Benî İsrâil (İsrâ) sûrelerini okuduğunu söylemiştir (Tirmîzî, “Sevâbü’l-Kur’ân”, 21).
 
Zümer Suresi - 36-37 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • اَلَيْسَ اللّٰهُ بِكَافٍ عَبْدَهُؕ وَيُخَوِّفُونَكَ بِالَّذٖينَ مِنْ دُونِهٖؕ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍۚ
    ﴿٣٦﴾
  • وَمَنْ يَهْدِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ مُضِلٍّؕ اَلَيْسَ اللّٰهُ بِعَزٖيزٍ ذِي انْتِقَامٍ
    ﴿٣٧﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾36﴿
Allah kuluna kâfi değil mi? Öyleyken onlar kalkmış seni O’ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Allah kimi şaşırtırsa artık ona doğru yolu gösterecek yoktur.

﴾37﴿
Kimi de Allah doğru yola yöneltirse onu şaşırtabilecek bir güç yoktur. Allah, kötülerin hakkından gelen mutlak güç sahibi değil midir?

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Tefsirlerde belirtildiğine göre Kureyş putperestleri, Hz. Peygamber’e, “Sen putlarımız hakkında kötü sözler söylüyorsun ama biz putlarımızın seni çarpmasından, hastalandırmasından kaygı duyuyoruz” diyerek onu korkutmaya çalışırlardı. 36. âyetle bu hususta onun gönlünün rahatlatılması amaçlanmış (Taberî, XXIV, 5; İbn Atıyye, IV, 532) ve bu tür inançların birer sapkınlık alâmeti olduğu bildirilmiştir; 37. âyette ise Allah’ın yolundan gideni hiçbir gücün bu yoldan saptıramayacağı hatırlatılmıştır. Allah azîzdir, güçlüdür; peygamberini ve onu izleyenleri düşmanları karşısında başarılı kılar; bâtıl inançları ve haksız eylemleriyle yoldan çıkmış olanları da hak ettikleri şekilde cezalandırır. Böylece her iki âyette inançları ve davranışlarıyla iyi yolda olan müminlere, doğru bildikleri yolda azimle ve güvenle ilerledikleri sürece Allah’ın yardımının kendileriyle beraber olacağı ümidi ve güvencesi verilmektedir.



Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 617
 
Zümer Suresi - 38-40 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللّٰهُؕ قُلْ اَفَرَاَيْتُمْ مَا تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اِنْ اَرَادَنِيَ اللّٰهُ بِضُرٍّ هَلْ هُنَّ كَاشِفَاتُ ضُرِّهٖٓ اَوْ اَرَادَنٖي بِرَحْمَةٍ هَلْ هُنَّ مُمْسِكَاتُ رَحْمَتِهٖؕ قُلْ حَسْبِيَ اللّٰهُؕ عَلَيْهِ يَتَوَكَّلُ الْمُتَوَكِّلُونَ
    ﴿٣٨﴾
  • قُلْ يَا قَوْمِ اعْمَلُوا عَلٰى مَكَانَتِكُمْ اِنّٖي عَامِلٌۚ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَۙ
    ﴿٣٩﴾
  • مَنْ يَأْتٖيهِ عَذَابٌ يُخْزٖيهِ وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُقٖيمٌ
    ﴿٤٠﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾38﴿
Gerçek şu ki onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye soracak olsan, tereddüt etmeden “Allah” derler. De ki: “O halde söyler misiniz, Allah’ı bırakıp da taptığınız şu şeyler, Allah bana bir zarar vermek istese, O’nun vereceği zararı önleyebilirler mi? Yahut O bana bir rahmet dilese, onun rahmetini durdurabilirler mi?” De ki: “Allah bana yeter! Hakkıyla tevekkül edenler yalnız O’na güvenip dayanırlar.”

﴾39-40﴿
De ki: “Ey kavmim! Elinizden geleni yapın! Muhakkak ki ben de yapmam gerekeni yapacağım! Kime alçaltıcı bir azabın geleceğini, kimin tepesine sonu gelmez bir azabın ineceğini yakında öğreneceksiniz!”

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Putperest Araplar, aslında Allah’ın varlığına inanıyor, sorulduğunda O’nun yaratıcı kudretini tanıdıklarını ifade ediyorlardı; fakat putlarını aracı tanrılar saydıkları için Allah’ı bırakıp putlara tapıyor, onlara sığınıyor, onlardan yardım istiyor, böylelikle şirk inancına sapıyorlardı. Oysa onların insanlara yardım etmek şöyle dursun, Allah’tan gelen bir zararı veya bir rahmeti, nimet ve bereketi önleme güç ve imkânları yoktu. Bunun âyette soru ifadesiyle ortaya konması, eğer akıllarını kullanırlarsa bunun, o putlara tapanlarca dahi rahatlıkla anlaşılabilecek açık bir gerçek olduğu anlamına gelir.
“Allah bana yeter” ikrarı ve bunun devamındaki ifade, müminin sadece Allah’a inanmakla kalmayıp her türlü tutum ve davranışında, faaliyetlerinde yalnız Allah’a dayanıp güvenmesi, ihtiyacını sadece O’na arzederek yardım ve desteği O’ndan beklemesi, böylece inancını eylemleriyle bütünleştirmesi gerektiğine işaret eder. Âyette geçen tevekkülün anlamı da budur. Bu anlamıyla tevekkül kişiye güç ve onur kazandırır, kendine güvenini arttırır; kısaca –yine Kur’an’ın tabiriyle– onu izzet sahibi yapar (bk. Münâfikūn 63/8). Nitekim 39-40. âyetler de Hz. Peygamber’in, bu anlamdaki tevekkül anlayışından kaynaklanan kendine güvenini, onurlu ve kararlı duruşunu ifade etmektedir.
Müfessirler, 40. âyette geçen iki azaptan ilkini, putperestlerin müslümanlar karşısındaki yenilgisi, ikincisini de âhiret azabı olarak yorumlamışlardır.

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 619
 
Zümer Suresi - 41 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • اِنَّٓا اَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ لِلنَّاسِ بِالْحَقِّۚ فَمَنِ اهْتَدٰى فَلِنَفْسِهٖۚ وَمَنْ ضَلَّ فَاِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَاۚ وَمَٓا اَنْتَ عَلَيْهِمْ بِوَكٖيلٍࣖ
    ﴿٤١﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾41﴿
Biz sana, insanlar için gerçeği ortaya koymak üzere kitabı indirdik; artık kim doğru yolu izlerse kendi iyiliği için izlemiş olur, kim de yoldan saparsa kendi aleyhine sapmış olur; sen onlardan sorumlu değilsin.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Kitaptan maksat Kur’an-ı Kerîm’dir. Kur’an, Resûlullah’a Allah tarafından gönderilmiştir; gönderiliş amacı ise gerçeğin ortaya konması, insanların bâtıl inançlara ve yanlış davranışlara sapmalarının önlenmesidir. Bundan sonra Kur’an’ın aydınlığından yararlanarak doğru yolu tutmak veya ona sırt çevirip yanlış yollara sapmak insanların kendi seçimlerine kalmıştır. Peygamber de insanların vekili değildir; yani insanların sorumluluğunu kendisi yüklenmek veya onları ilâhî hükümlere zorla inandırmak gibi bir görevi yoktur. “Çünkü yükümlülük zorlamaya değil, insanın kendi seçimine dayanır” (Zemahşerî, III, 348).



Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 619-620
 
Zümer Suresi - 42 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • اَللّٰهُ يَتَوَفَّى الْاَنْفُسَ حٖينَ مَوْتِهَا وَالَّتٖي لَمْ تَمُتْ فٖي مَنَامِهَاۚ فَيُمْسِكُ الَّتٖي قَضٰى عَلَيْهَا الْمَوْتَ وَيُرْسِلُ الْاُخْرٰٓى اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّىؕ اِنَّ فٖي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
    ﴿٤٢﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾42﴿
Allah, ölüm vakitleri geldiğinde insanları vefat ettirir, ölmeyenleri de uykularında ölmüş gibi yapar. Ölümüne hükmettiklerini tutar, diğerlerini ise belli bir süreye kadar (hayata) salar. Kuşkusuz bunda iyice düşünenler için dersler vardır.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Bir önceki âyette insanların hidayete yönelmelerinin de yoldan çıkmalarının da kendi seçimlerine bağlı bulunduğuna işaret edilmişti. Hidayetin birinci şartı Allah’a imandır. İşte burada insanların Allah’a, O’nun yaratıp yönetmesindeki hikmetlere dikkat çekilmekte; sonraki âyetlerde de diğer bazı delillere yer verilmektedir. İnsanı öteki varlıklardan ayıran en temel özelliği ruh sahibi bir varlık oluşudur. Allah Teâlâ’nın insanı öldürmesi, ruhun bedenle ilişkisini kesmesidir. Âyette de işaret buyurulduğu gibi ruhun başta gelen niteliği can ve şuur kaynağı olmasıdır. Ölüm olayında Allah ruhu bedenden tamamen ayırdığından beden hem candan hem de şuurdan yoksun hale gelmekte, uyku denilen psiko-fizyolojik olayda ise can bedende kalmakla birlikte geçici bir duyum ve bilinç kaybı yaşanmaktadır. Bu kayıp bir bakıma ruhun bedeni kısmen terketmesi anlamına geldiği için âyette uyku ölüme benzetilmiştir (Zemahşerî, IV, 349). Ölüm olayında –âyetteki deyimiyle– Allah ruhu tutarken uyku olayının sonunda ruh, uyanıklıktaki fonksiyonunu yeniden kazanır. Ama bunun da ölümle son bulacak belli bir süresi (ecel-i müsemmâ) vardır. 44. âyetin sonunda da ifade buyurulduğu üzere, sonunda herkes O’nun huzuruna dönecektir (nefis-ruh-insan ilişkisi için bk. Nisâ 4/1; İsrâ 17/85).

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 621-622
 
Zümer Suresi - 43-44 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • اَمِ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ شُفَعَٓاءَؕ قُلْ اَوَلَوْ كَانُوا لَا يَمْلِكُونَ شَيْـٔاً وَلَا يَعْقِلُونَ
    ﴿٤٣﴾
  • قُلْ لِلّٰهِ الشَّفَاعَةُ جَمٖيعاًؕ لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِؕ ثُمَّ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
    ﴿٤٤﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾43﴿
Yoksa onlar kendilerine Allah’tan başka şefaatçiler mi edindiler? De ki: “O şefaatçiler hiçbir şeye güç yetiremez, hiçbir şeyi kavrayamaz olsalar da mı?”

﴾44﴿
De ki: “Şefaat etme yetkisi bütünüyle Allah’a aittir; göklerin ve yerin hükümranlığı O’nun elindedir; sonunda kaçınılmaz olarak dönüp O’na varacaksınız.”

Tefsir (Kur'an Yolu)​


“Şefaatçiler”den maksat, putperestlerin, zor durumda kaldıklarında Allah katında kendileri için aracılık yaparak dileklerinin yerine gelmesine yardımcı olacağına inandıkları putlar veya bu sembollerin temsil ettiği, Allah’ın yanında hatırlı olduğuna inandıkları bazı kişilerdir (Râzî, XXVI, 285). Oysa putların böyle bir aracılıkta bulunması imkânsızdır, çünkü bunlar cansız, güçsüz ve bilinçsiz varlıklardır. Belirtilen hatırlı kişiler de böyle bir imkâna sahip olamazlar, çünkü kıyamet gününde Allah’tan başka bir güç kalmayacak ve O izin vermedikçe kimse kimseye şefaat edemeyecektir. Sonuç olarak kurtuluş yalnız Allah’a kulluktadır. Bu sebepledir ki 44. âyette şefaat yetkisinin bütünüyle Allah’a ait olduğu, yani bu yetkiyi yalnız O’nun vereceği bildirilmiş ve O’nun hükümdarlık (mülk) ve mükemmelliğine özlü bir ifadeyle dikkat çekilmiştir.
Tarihî bağlamda Mekke putperestlerinin bazı nesnelere veya kişilere kurtarıcı bir rol biçmelerini ve onlara tapmalarını eleştiren 43. âyette daha genel olarak şu gerçek ortaya konmaktadır: Ölmüş veya yaşamakta olan velîlere, azîzlere, önderlere vb. şahsiyetlere yahut hayalî varlıklara ya da bunları sembolleştiren çeşitli cansız nesnelere âdeta tanrı gibi aşkın mahiyetler yüklemek ve –ister din ister dünya konusunda olsun– onlardan olağan üstü işlevler beklemek saçmalıktan başka bir şey değildir. Halbuki –konumuz olan âyetlerde tefekkür ve akıl kelimelerine vurgu yapılarak işaret buyurulduğu üzere– insan, zihnî melekelerini doğru kullanırsa, kula kul olma zilletinden kendini koruması ve yalnızca Allah’a inanıp şefaat izni O’ndan geleceği için sadece O’na güvenmesi gerektiğini anlar.

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 622-623
 
Zümer Suresi - 45-46 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَاِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَحْدَهُ اشْمَاَزَّتْ قُلُوبُ الَّذٖينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِۚ وَاِذَا ذُكِرَ الَّذٖينَ مِنْ دُونِهٖٓ اِذَا هُمْ يَسْتَبْشِرُونَ
    ﴿٤٥﴾
  • قُلِ اللّٰهُمَّ فَاطِرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ عَالِمَ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ اَنْتَ تَحْكُمُ بَيْنَ عِبَادِكَ فٖيمَا كَانُوا فٖيهِ يَخْتَلِفُونَ
    ﴿٤٦﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾45﴿
Ne zaman tek başına Allah’ın ismi zikredilse âhirete inanmayanların kalplerindeki nefret yüzlerine vurur; ama Allah’ın dışındakiler (putlar) anıldığında hemen sevinçten yüzlerinin parladığını görürsün.

﴾46﴿
De ki: “Ey gökleri ve yeri yaratan, duyular ötesini ve duyular âlemini bilen Allahım! İhtilâfa düştükleri konularda kulların arasında hükmü sen vereceksin.”

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Bâtıl da olsa geleneksel inançlardan, alışkanlıklardan kurtulmak zordur: Müşrik Araplar da atalarından gelen putperestlikle, çeşitli bâtıl inanç ve geleneklerle bütünleştikleri, bunları âdeta kişiliklerinin birer parçası olarak algıladıkları için kendi putlarının göz ardı edilerek yalnız Allah’ın isminin anılmasından nefret ediyor; Allah’ın ismiyle birlikte olsun veya olmasın, sözde tanrılarının anılmasından ise büyük bir sevinç duyuyorlardı. 45. âyette onların bu inkârcı tutumları hatırlatıldıktan sonra 46. âyette Hz. Peygamber’in şahsında müslümanlara, kendi doğru inançlarını nasıl dile getirecekleri öğretilmektedir. Bu ifadede Allah’ın özellikle yaratıcı kudretinin üstünlüğüne ve bilgisinin sınırsızlığına dikkat çekilmiştir. Çünkü yaratma kudreti olmayan veya –farzımuhal– böyle bir kudreti olsa bile neyi yaratacağını bilmeyen bir varlık için tanrılıktan söz edilemez. Hatta bazı İslâm bilginleri asıl ulûhiyyet sıfatlarının kudret ve ilimden ibaret olduğunu savunarak Allah’ın diğer sıfatlarını bu ikisi içinde değerlendirmişlerdir.

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 623
 
Zümer Suresi - 47-48 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَلَوْ اَنَّ لِلَّذٖينَ ظَلَمُوا مَا فِي الْاَرْضِ جَمٖيعاً وَمِثْلَهُ مَعَهُ لَافْتَدَوْا بِهٖ مِنْ سُٓوءِ الْعَذَابِ يَوْمَ الْقِيٰمَةِؕ وَبَدَا لَهُمْ مِنَ اللّٰهِ مَا لَمْ يَكُونُوا يَحْتَسِبُونَ
    ﴿٤٧﴾
  • وَبَدَا لَهُمْ سَيِّـَٔاتُ مَا كَسَبُوا وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِهٖ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ
    ﴿٤٨﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾47﴿
O zalimler yeryüzündeki her şeye, hatta bunun yanında bir kat fazlasına daha sahip olsalardı, kıyamet günündeki korkunç azaptan kurtulmak için hepsini feda ederlerdi. Daha önce hiç hesap etmedikleri şeyler Allah tarafından onların karşısına çıkarılacaktır!

﴾48﴿
İşledikleri kötülükler önlerine apaçık konacak, alay edip durdukları şeyler onları çepeçevre kuşatacaktır.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


“Zalimler”den maksat, inkârcı putperestlerdir. Kur’an, gerçekleri inkâr etmeyi, özellikle en büyük gerçek olduğu için bir ismi de Hak olan Allah’a ortak koşmayı çok büyük bir zulüm sayar (bk. Lokman 31/13). 45. âyette bu zalimlerin âhirete de inanmadıklarına dikkat çekilmişti. Burada ise onların, inanmadıkları kıyamet gününün dehşet verici azabı karşısındaki derin pişmanlıkları çarpıcı bir üslûpla ifade edilmektedir. 47. âyetin son cümlesiyle ilgili olarak Mücâhid’den aktarılan bir yoruma göre inkârcılar bu dünyada iyi olduğunu zannettikleri çeşitli işler yaparlar; ama kıyamet gününde bunların kötü olduğu apaçık ortaya konunca şaşkına döneceklerdir (Kurtubî, XV, 254). 48. âyet, insanların âhirette başlarına geleceklerin, bu dünyada işlediklerinin sonucu olduğunu, dolayısıyla hiç kimseye haksızlık edilmeyeceğini göstermektedir.


Kaynak :
 
Zümer Suresi - 49-52 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • فَاِذَا مَسَّ الْاِنْسَانَ ضُرٌّ دَعَانَاؗ ثُمَّ اِذَا خَوَّلْنَاهُ نِعْمَةً مِنَّاۙ قَالَ اِنَّـمَٓا اُو۫تٖيتُهُ عَلٰى عِلْمٍؕ بَلْ هِيَ فِتْنَةٌ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
    ﴿٤٩﴾
  • قَدْ قَالَهَا الَّذٖينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَمَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ
    ﴿٥٠﴾
  • فَاَصَابَهُمْ سَيِّـَٔاتُ مَا كَسَبُواؕ وَالَّذٖينَ ظَلَمُوا مِنْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ سَيُصٖيبُهُمْ سَيِّـَٔاتُ مَا كَسَبُواۙ وَمَا هُمْ بِمُعْجِزٖينَ
    ﴿٥١﴾
  • اَوَلَمْ يَعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُؕ اِنَّ فٖي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَࣖ
    ﴿٥٢﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾49﴿
İnsana bir zarar dokunduğunda bize yalvarır; sonra ona katımızdan bir nimet verdiğimizde, “Bunu ancak bir bilgi sayesinde elde ettim” der. Aksine o nimet bir imtihandır ama çokları bunu bilmez.

﴾50﴿
Onlardan öncekiler de böyle sözler söylemişti; ama elde ettikleri şeyler onlara fayda vermedi.

﴾51﴿
İşledikleri kötülükler kendilerine ceza olarak döndü. Bunlardan haksızlığa sapanlar da yaptıkları kötülüklerin cezasını çekeceklerdir. Onlar Allah’ı âciz bırakacak değillerdir.

﴾52﴿
Bilmiyorlar mı ki Allah rızkı dilediğine bol bol verir, dilediğine de ölçülü verir. Kuşkusuz inanan bir topluluk için bunda dersler vardır.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Kötülüğü Allah’a nisbet ederken nimeti, iyiliği kendinden bilme tarzındaki yanlış telakki eleştirilmekte; gerek eski inkârcı toplulukların gerekse 51. âyette “bunlar” şeklinde kendilerine işaret edilen putperest Araplar’ın bu telakkiye göre davrandıkları; sonuçta öncekiler gibi bunların da kendi kazanımları olan kötülüklerinin cezasını çekecekleri açıklanmaktadır. 52. âyette rızık örneğinden hareketle bolluğun da sıkıntının da Allah’ın irade ve takdirine bağlı olduğu ortaya konmuştur.
Kötülüğün Allah’tan geldiğini kabul ederken iyi durumları kendinden bilen, bunları kendi bilgisinin, yetenek ve deneyiminin sonucu olarak gören anlayışı Kur’an-ı Kerîm reddeder. Aslında Allah’ın izni ve iradesi olmadan evrende hiçbir olay gerçekleşmediği gibi insanlar da herhangi bir iyi veya kötü durumla karşılaşmazlar. Bu açıdan iyilik de kötülük de Allah’tandır (bk. en-Nisâ 4/78). Öte yandan insanın kendi niyet ve seçiminin etkili olduğu iyilik veya kötülükler –her üç âyette geçen deyimiyle– onun kendi kesbi (kazanımı) olup sonuçları da etkisinin derecesine göre kendisine aittir; sorumluluğu oranında kötülüğün cezasını görür, iyiliğin ödülünü alır. Bu bakımdan Kur’an-ı Kerîm’de insanlarla ilgili eylemler, iyilik veya kötülük, nimet veya sıkıntı türünden olgular, yerine göre Allah’a da insanlara da nisbet edilmiştir. 49. âyete göre nimetin verilmesi bir imtihandır; onu Allah’ın rızasına ve hükümlerine uygun olarak değerlendirenler imtihanı kazanmış, aksine hareket edenler de kaybetmiştir.



Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 624-625
 
Zümer Suresi - 53 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذٖينَ اَسْرَفُوا عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللّٰهِؕ اِنَّ اللّٰهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمٖيعاًؕ اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحٖيمُ
    ﴿٥٣﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾53﴿
De ki (Allah şöyle buyuruyor): “Ey kendi aleyhlerine olarak günahta haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah (dilerse) bütün günahları bağışlar; doğrusu O çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.”

Tefsir (Kur'an Yolu)​


“Haddi aşmak”tan maksat, günahlara dalarak Allah’ın hükümlerini çiğnemektir. “Kendi aleyhlerine olarak” diye çevirdiğimiz alâ enfüsihim deyimiyle, günah işleyen kişinin, her şeyden önce kendi ruhunu ve hayatını kirletmiş, kendisine zarar vermiş olacağına dikkat çekilmektedir (Râzî, XXVII, 4). Bu âyet, Allah’ın rahmet ve affının asla ümitsizliğe izin vermeyecek derecede geniş olduğunu en açık bir şekilde ortaya koyan ilâhî müjde olarak değerlendirilir. Allah’ın iradesini sınırlayacak hiçbir güç bulunmadığı için O’nun bağışlama yetkisine belli şartlarla sahip olduğu gibi bir görüş de ileri sürülemez.
Bununla birlikte âyetin “Allah bütün günahları bağışlar” meâlindeki bölümünü, O’nun bir taahhüdü olarak anlayıp, inanan inanmayan, tövbe eden etmeyen, kendisine yönelen yönelmeyen herkesi bağışlayacağını düşünmek, kaçınılmaz olarak dinî ve ahlâkî gevşekliğe hatta anarşiye yol açar. Öte yandan kural olarak Kur’an’ın bir âyetini bütününden kopararak tek başına değerlendirmek ciddi yanlışlar doğurabilir. Nitekim bu âyette “Allah bütün günahları bağışlar” buyurulurken, Nisâ sûresinin 48 ve 116. âyetlerinde aynı ifadelerle, “Allah kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını dilediği kimse hakkında bağışlar” buyurulmuştur. Görüldüğü üzere burada Allah’a ortak koşanların bağışlanmayacağı açıkça belirtildiği gibi bunların dışında kalanları bağışlaması da mutlak olarak ifade edilmeyip Allah’ın dilemesi şartına bağlanmıştır. Yanlış anlama ihtimalini önlemek düşüncesiyle konumuz olan âyetin meâlinde bu şartı (dilerse) şeklinde göstermeyi yararlı gördük. Esasen bir sonraki âyet de Allah’ın affına lâyık olabilmek için her şeyden önce O’na yönelip teslim olmak gerektiğine işaret etmektedir. Bununla birlikte Ehl-i sünnet âlimleri, affın tövbe şartına bağlı olmadığını belirtmişler; bu şartı ileri sürenlerin keyfî olarak âyetin kapsamını daralttıklarını savunmuşlardır (bk. Şevkânî, IV, 538; Allah’ın affının kapsamı konusundaki değişik görüş ve yorumlar hakkında bilgi için bk. Nisâ 4/48).

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 627-628
 
Zümer Suresi - 54-55 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَاَنٖيبُٓوا اِلٰى رَبِّكُمْ وَاَسْلِمُوا لَهُ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَكُمُ الْعَذَابُ ثُمَّ لَا تُنْصَرُونَ
    ﴿٥٤﴾
  • وَاتَّبِعُٓوا اَحْسَنَ مَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَكُمُ الْعَذَابُ بَغْتَةً وَاَنْتُمْ لَا تَشْعُرُونَۙ
    ﴿٥٥﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾54﴿
Azap size gelip çatmadan önce rabbinize yönelip O’na teslim olun; sonra kimseden yardım göremezsiniz.

﴾55﴿
Hiç farkında olmadığınız bir sırada azap ansızın başınıza gelmeden önce rabbinizden size indirilen en güzel hükümlere uyun;

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Allah’ın yardımını kazanarak affına ve rahmetine nâil olmanın, böylece ebedî kurtuluşa ermenin temel şartı, Allah’a yönelip teslim olmak yani O’na gerektiği şekilde iman edip hükümlerine boyun eğmektir. Her ne kadar Ehl-i sünnet âlimleri, 53. âyette belirtilen ilâhî af ve mağfiretin tövbe etme şartına bağlı olmadığını belirtmişlerse de buradaki, “Allah’a yönelme ve O’na teslim olma” buyruğunun anlam olarak tövbeden farkı yoktur. Zira tövbe de sonuç itibariyle kulun günahlarından pişmanlık duyup vazgeçerek Allah’a yönelip teslim olmaya karar vermesi ve bu kararını eyleme dönüştürmesidir. 55. âyetteki “Rabbinizden size indirilen en güzel hükümlere uyun” buyruğu da bunu göstermektedir.
Müfessirlerin ağırlıklı görüşlerine göre bu âyetteki “azap”la dünyevî ceza, yani müşriklerin müslümanlar karşısındaki yenilgileri kastedilmiştir; “indirilen”den maksat ise Kur’an-ı Kerîm’dir. Bu kelimenin geçtiği cümleyi, “Rabbinizden size indirilenin en güzeline uyun” diye çevirmek mümkünse de bu çeviri, Kur’an’ın bir bölümünün diğerinden daha güzel olduğu yönünde bir anlamaya yol açacağından isabetli görülmemiştir. Bu durumda âyetteki ahsen kelimesini, “daha güzel olan” değil, Kur’an’ın bütün hükümlerini kapsamak üzere “kusursuz güzel olan” şeklinde anlamak gerekmektedir (İbn Âşûr, XXIV, 44).

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 628
 
Zümer Suresi - 56 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • اَنْ تَقُولَ نَفْسٌ يَا حَسْرَتٰى عَلٰى مَا فَرَّطْتُ فٖي جَنْبِ اللّٰهِ وَاِنْ كُنْتُ لَمِنَ السَّاخِرٖينَۙ
    ﴿٥٦﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾56﴿
Ki sonra hiç kimse, “Allah’a itaat hususunda gerekeni yapmadığım için yazıklar olsun bana! Ben gerçekten de (İslâm ile) alay edenler arasında yer almıştım” diyerek (kendi kendini kınamasın);

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Burada, dünyada fırsat eldeyken Allah’a yönelip O’na teslim olmaları ve O’nun “en güzel hükümler”ine uymaları gerektiği halde bu fırsatı kaçıranların; Allah’ın varlığını, birliğini ve hükümlerini tanımayan, İslâm’a ilgi duyup yönelmeyen veya ona karşı düşmanlık tavırları sergileyerek ömürlerini küfür ve günahlar içinde tüketenlerin âhiretteki derin pişmanlıkları, itirafları, yakınmaları ve karşılıksız kalacak temennileri etkileyici ifadelerle yansıtılmaktadır.
“Gerekeni yapmamak” şeklinde çevirdiğimiz bu âyetteki tefrît kavramı değişik şekillerde yorumlanmışsa da bu yorumların sonucu İbn Âşûr’un verdiği (XXIV, 46), bizim de tercih ettiğimiz anlama varmaktadır. “Allah’a itaat” diye çevirdiğimiz cenbullah deyimi de farklı şekillerde açıklanmış olup bizim tercihimiz Zemahşerî (III, 352) ve Şevkânî’nin (IV, 539) yorumuna dayanmaktadır. Taberî’nin aktardığı bazı rivayetlerde bu deyim “Allah’ın emri” şeklinde de açıklanmıştır (XXIV, 19).

Kaynak :
 
Zümer Suresi - 57-59 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • اَوْ تَقُولَ لَوْ اَنَّ اللّٰهَ هَدٰينٖي لَكُنْتُ مِنَ الْمُتَّقٖينَۙ
    ﴿٥٧﴾
  • اَوْ تَقُولَ حٖينَ تَرَى الْعَذَابَ لَوْ اَنَّ لٖي كَرَّةً فَاَكُونَ مِنَ الْمُحْسِنٖينَ
    ﴿٥٨﴾
  • بَلٰى قَدْ جَٓاءَتْكَ اٰيَاتٖي فَكَذَّبْتَ بِهَا وَاسْتَكْبَرْتَ وَكُنْتَ مِنَ الْكَافِرٖينَ
    ﴿٥٩﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾57﴿
Yahut “Eğer Allah bana hidayet nasip etseydi günahtan sakınanlardan olurdum” diyerek;

﴾58﴿
Ya da azabı gördüğünde, “Keşke bana bir fırsat daha tanınsa da iyilerden biri olsam!” diyerek hayıflanmasın.

﴾59﴿
(Allah ona şöyle diyecek “Hayır! Vaktiyle âyetlerim sana gelmişti ama sen onların asılsız olduğunu söylemiştin, büyüklük taslayıp inkârcılar arasında yer almıştın.”

Tefsir (Kur'an Yolu)​


İnkârcı kişinin âhirette azabı görünce dile getireceği, “Keşke bana bir fırsat daha tanınsa da iyilerden biri olsam!” şeklindeki temennisinin (58. âyet) karşılıksız kalacağı ifade edilmekte ve bunun gerekçesi gösterilmektedir.

Kaynak :
 
Zümer Suresi - 60-61 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ تَرَى الَّذٖينَ كَذَبُوا عَلَى اللّٰهِ وُجُوهُهُمْ مُسْوَدَّةٌؕ اَلَيْسَ فٖي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْمُتَكَبِّرٖينَ
    ﴿٦٠﴾
  • وَيُنَجِّي اللّٰهُ الَّذٖينَ اتَّقَوْا بِمَفَازَتِهِمْؗ لَا يَمَسُّهُمُ السُّٓوءُ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
    ﴿٦١﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾60﴿
Artık kıyamet gününde Allah hakkında asılsız inançlar ileri sürenleri, yüzleri kararmış göreceksin. Büyüklük taslayanların kalacağı yer cehennemde değil midir?

﴾61﴿
İsyandan sakınanları da Allah, amaçlarına ulaşmış olarak kurtuluşa erdirecektir; onlara ne bir kötülük dokunacak ne de üzüntü çekecekler.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Bir yoruma göre inkârcıların âhirette yüzlerinin rengi kararacak ve onlar bu görünüşleriyle diğer insanlardan kolaylıkla ayırt edilebileceklerdir (İbn Atıyye, IV, 539; İbn Âşûr, XXIV, 49). Râzî’ye göre bu, sıradan bir kararma değil, âdeta onların Allah hakkındaki cehaletlerine ve uydurma inançlarına işaret eden özel damga şeklinde bir siyahlık olacaktır (XXVII, 9). Başka bir yoruma göre kıyamet gününde inkârcıların korku ve kederden yüzleri simsiyah kesilecek, müminlerin de sevinç ve mutluluktan yüzleri aydınlanacaktır (bk. Âl-i İmrân 3/106). 61. âyet müminlerin bu mutluluğunu ve sebebini özetlemektedir.
“Amaca ulaşma” olarak çevirdiğimiz 61. âyet metnindeki mefâze kelimesi, “kurtuluş (fevz, felâh), ameller” gibi farklı şekillerde açıklanmıştır. Süddî’ye atfedilen bir yorumda aynı kelimenin bu bağlamda “erdemli işler” anlamına geldiği de belirtilmektedir (Taberî, XXIV, 22; İbn Atıyye, IV, 539).

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 629
 
Zümer Suresi - 62-63 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • اَللّٰهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍؗ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ وَكٖيلٌ
    ﴿٦٢﴾
  • لَهُ مَقَالٖيدُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِؕ وَالَّذٖينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَࣖ
    ﴿٦٣﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾62﴿
Allah her şeyin yaratıcısıdır ve her şeyi koruyup yöneten de O’dur.

﴾63﴿
Göklerin ve yerin anahtarları O’ndadır. Allah’ın âyetlerini inkâr edenlerin durumuna gelince işte hüsrana uğrayanlar onlardır.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Vekil kelimesi, “birinin adına onun işlerini yöneten, bu hususta kendisine güvenilen” demektir (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “vkl” md.). Kelime Allah için kullanıldığında yerine göre, “Kulun kendisine dayanıp güvendiği, umduklarına ulaşıp korktuklarından emin olabilmesi için yardımına bel bağladığı üstün güç” veya –burada olduğu gibi– “varlıkları kendi tekelinde bulunduran, onları ortaksız ve rakipsiz olarak yöneten, koruyup gözeten” (Râzî, XXVII, 11) şeklinde kısmen iki farklı anlama gelir.
“Anahtarlar” diye çevirdiğimiz 63. âyetin metnindeki mekālîd kelimesine “hazineler” anlamı da verilmiştir. Her iki durumda da âyet, Allah Teâlâ’nın evren üzerindeki mutlak hükümranlığını, yönetim ve gözetimini, sınırsız bilgisini ifade eder. Sonuçta bu iki âyette bütün varlıklar üzerinde en yüksek seviyede hâkimiyet ve yönetimin Allah’ a ait olduğu kesin bir dille ve özlü bir ifadeyle ortaya konmuştur. Râzî’ye göre 63. âyette geçen “Allah’ın âyetleri” ile bilhassa burada değinilen ilâhî hakikatler kastedilmiş, bu hakikatleri inkâr edenlerin hüsrana uğrayacakları bildirilmiştir (XXVII, 12).



Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 629-630
 
Zümer Suresi - 64-66 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • قُلْ اَفَغَيْرَ اللّٰهِ تَأْمُرُٓونّٖٓي اَعْبُدُ اَيُّهَا الْجَاهِلُونَ
    ﴿٦٤﴾
  • وَلَقَدْ اُو۫حِيَ اِلَيْكَ وَاِلَى الَّذٖينَ مِنْ قَبْلِكَۚ لَئِنْ اَشْرَكْتَ لَيَحْبَطَنَّ عَمَلُكَ وَلَتَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرٖينَ
    ﴿٦٥﴾
  • بَلِ اللّٰهَ فَاعْبُدْ وَكُنْ مِنَ الشَّاكِرٖينَ
    ﴿٦٦﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾64﴿
De ki: “Ey cahiller! Bana Allah’tan başkasına kulluk etmemi mi teklif ediyorsunuz?”

﴾65﴿
Sana ve senden öncekilere şöyle vahyedildi: Eğer Allah’a ortak koşarsan bilmiş ol ki yaptıkların boşa gidecek ve mutlaka hüsrana uğrayanlardan olacaksın.

﴾66﴿
Hayır! Yalnız Allah’a kulluk et ve şükredenlerden ol!

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Mekke putperestleri, Hz. Peygamber’i atalarının dinine karşı çıkmakla suçlar ve onu putlarına tapmaya davet ederlerdi. Burada onlara verilmesi gereken cevap özetlenmektedir. Cevabın soru şeklinde düzenlenmesi, ayrıca putperestlere “ey cahiller” diye hitap edilmesi hem Hz. Peygamber’in bu teklifi reddetmedeki kararlılığını yansıtma hem de böyle bir teklif yapmaya kalkıştıkları için muhatapları ayıplama amacı taşımaktadır. Nitekim “cahil” kelimesi özellikle dönemin putperest Araplar’ı için kullanıldığında özetle “küstah, bağnaz düşünceli, akılsız” anlamına gelir (bk. Mâide 5/50; Furkan 25/63-65). 65-66. âyetler ise putperestliğe karşı koymanın bütün peygamberlere yüklenmiş aslî görev olduğunu göstermektedir.

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 631
 
Zümer Suresi - 67 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَمَا قَدَرُوا اللّٰهَ حَقَّ قَدْرِهٖࣗ وَالْاَرْضُ جَمٖيعاً قَبْضَتُهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَالسَّمٰوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ بِيَمٖينِهٖؕ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ
    ﴿٦٧﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾67﴿
Onlar Allah’ı gereği gibi takdir edip tanımadılar. Kıyamet gününde bütün dünya O’nun avucundadır; gökler de O’nun kudret elinde dürülüp bükülmüştür. Allah, müşriklerin koştukları ortaklardan uzaktır ve yücedir.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


“Bütün dünya O’nun avucundadır” cümlesi temsilî bir anlatım olup kıyametin kopmasından sonra yeryüzünde sadece Allah’ın hâkimiyetinin geçerli olacağı, orada artık ne bir insanın ne de başka bir canlının gücünden, etkisinden, faaliyetinden söz edilebileceği anlatılmaktadır. İbn Âşûr’a göre bu ifade, kıyametin kopmasıyla yerin hareketinin duracağına ve onun bütün özelliklerini kaybedeceğine işaret eder. Meselâ yerin çekim gücünü kaybetmesi, hayatın varlığını ve devamını sağlayan imkânların yok olması yüzünden artık arz işlevsiz hale gelecektir (XXIV, 62). Bazı rivayetlerde kıyametin kopmasından sonra yerkürenin ilâhî kudret karşısındaki durumu, avuç içindeki cevize veya hardal tanesine benzetilir (Taberî, XXIV, 25).
Yine bir temsilî anlatım olan “göklerin Allah’ın kudret eliyle dürülüp bükülmesi” de kıyametin kopması sırasında sadece yerkürenin değil göklerin, gök cisimlerinin de düzeninin altüst olacağını ve ilâhî güç karşısında evrenin büyüklüğünden söz bile edilemeyeceğini ifade eder (ayrıca bk. Enbiyâ 21/104).
İbn Âşûr’a göre bu âyet, kıyametin kopması üzerine yer ve göklerin tamamen yok olmayıp varlığını sürdüreceğine, ancak bildiğimiz şekil, düzen ve işleyişlerinin son bulacağına delâlet etmektedir. İbn Âşûr, bu görüşünü destekleyen bazı hadislere de yer verir (XXIV, 63). Nitekim İbrâhim sûresinde de (14/48), “Bir gün gelecek yer başka bir yere, gökler de başka göklere dönüştürülecek” buyurulmuştur.

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 633-634
 
Zümer Suresi - 68 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَنُفِـخَ فِي الصُّورِ فَصَعِقَ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَمَنْ فِي الْاَرْضِ اِلَّا مَنْ شَٓاءَ اللّٰهُۚ ثُمَّ نُفِـخَ فٖيهِ اُخْرٰى فَاِذَا هُمْ قِيَامٌ يَنْظُرُونَ
    ﴿٦٨﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾68﴿
(O gün) sûra üflenecek, ardından -Allah’ın diledikleri dışında- göklerde ve yerde bulunanların hepsi düşüp ölecek; sonra sûra yeniden üflenecek ve onlar birden ayağa kalkmış, etrafa bakıyor olacaklar.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


“Bayılmak” anlamına da gelen, âyet metnindeki sa‘ika fiili tefsirlerde çoğunlukla “korkudan düşüp ölecek” şeklinde yorumlanmıştır (meselâ bk. Râzî, XXVII, 18; Şevkânî, IV, 544). Sûrun etkisinden istisna edilenlerin, Cebrâil, Mikâil ve Azrâil isimli büyük melekler olduğu belirtilir; bazı rivayetlerde bunlara rıdvân isimli melek ile arşı taşıyanlar, cennet ve cehennemde bekçilik görevi yapanlar gibi başka melekler de ilâve edilmiştir (bk. Kurtubî, XV, 268-269; Şevkânî, IV, 544).

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 634
 
Zümer Suresi - 69-70 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَاَشْرَقَتِ الْاَرْضُ بِنُورِ رَبِّهَا وَوُضِعَ الْكِتَابُ وَجٖٓيءَ بِالنَّبِيّٖنَ وَالشُّهَدَٓاءِ وَقُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْحَقِّ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ
    ﴿٦٩﴾
  • وَوُفِّيَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَا عَمِلَتْ وَهُوَ اَعْلَمُ بِمَا يَفْعَلُونَࣖ
    ﴿٧٠﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾69﴿
Artık rabbinin nuruyla yer aydınlanır, hesap kitap ortaya konur, peygamberler ve şahitler getirilir, insanlar hakkında doğruluk ve adalet ölçüsüne göre hüküm verilir, onlara asla haksızlık edilmez.

﴾70﴿
Herkese yaptığının karşılığı tastamam ödenir; Allah onların yaptıklarını en iyi şekilde bilmektedir.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Zemahşerî (III, 357), Râzî (XXVII, 19) gibi müfessirler, “Allah’ın nuru ile aydınlanma” ifadesini “Allah’ın âdil yargılaması” şeklinde yorumlamışlardır. Her iki âyette âhiretteki ilâhî yargılamanın özetlenmesi ve hiç kimseye haksızlık yapılmadan herkese hakkının verileceğine vurgu yapılması bu yorumu destekler görünmektedir. Burada ilâhî adaletin âhirette nasıl işleyeceğine dair özlü bilgi verilmesi yanında, dolaylı olarak yönetim ve yargılamada şeffaflık ve adaleti gözetmenin önemine, âdil yönetim ve yargının ülkeyi topyekün aydınlatan bir ışık kadar değerli olduğuna da işaret edilmiştir. Özetle yönetim ve yargıda adalet bir ışık gibi herkese ulaşmalı, yargıyla alâkalı bilgi ve belgeler ortaya konmalı, şahitler dinlenmeli, kimsenin kimseye hakkı geçirilmeden herkesle ilgili doğru ve adaletli hüküm verilmeli ve nihayet herkes kendi seçimiyle yapıp ettiğinin karşılığını bulmalıdır. Aksi halde buyruklar ve yasaklar yani kanunlar anlamını ve işlevini yitirir.

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 634-635
 
Zümer Suresi - 71-75 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَسٖيقَ الَّذٖينَ كَفَرُٓوا اِلٰى جَهَنَّمَ زُمَراًؕ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاؤُ۫هَا فُتِحَتْ اَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُـهَٓا اَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِنْكُمْ يَتْلُونَ عَلَيْكُمْ اٰيَاتِ رَبِّكُمْ وَيُنْذِرُونَكُمْ لِقَٓاءَ يَوْمِكُمْ هٰذَاؕ قَالُوا بَلٰى وَلٰكِنْ حَقَّتْ كَلِمَةُ الْعَذَابِ عَلَى الْكَافِرٖينَ
    ﴿٧١﴾
  • قٖيلَ ادْخُلُٓوا اَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِدٖينَ فٖيهَاۚ فَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّرٖينَ
    ﴿٧٢﴾
  • وَسٖيقَ الَّذٖينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ اِلَى الْجَنَّةِ زُمَراًؕ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاؤُ۫هَا وَفُتِحَتْ اَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا سَلَامٌ عَلَيْكُمْ طِبْتُمْ فَادْخُلُوهَا خَالِدٖينَ
    ﴿٧٣﴾
  • وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذٖي صَدَقَنَا وَعْدَهُ وَاَوْرَثَنَا الْاَرْضَ نَتَبَوَّاُ مِنَ الْجَنَّةِ حَيْثُ نَشَٓاءُۚ فَنِعْمَ اَجْرُ الْعَامِلٖينَ
    ﴿٧٤﴾
  • وَتَرَى الْمَلٰٓئِكَةَ حَٓافّٖينَ مِنْ حَوْلِ الْعَرْشِ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْۚ وَقُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْحَقِّ وَقٖيلَ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمٖينَ
    ﴿٧٥﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾71﴿
Gerçekleri inkâr etmiş olanlar gruplar halinde cehenneme sevkedilecek; nihayet oraya vardıklarında cehennemin kapıları açılacak; bekçileri onlara, “İçinizden, size rabbinizin âyetlerini okuyup duyuran ve böyle bir günle karşılaşacağınızı bildirerek sizi uyaran bir elçi gelmedi mi?” diye soracak; onlar da “Evet geldi” diyecekler. Ama inkârcılar için artık azap hükmü kesinleşmiştir.

﴾72﴿
Onlara, “İçinde ebedî olarak kalacağınız cehennemin kapılarından girin içeri!” denilecek. (Vaktiyle) ululuk taslamış olanların kalacağı (bu) yer ne kötü!

﴾73﴿
Rablerine karşı gelmekten sakınanlar da gruplar halinde cennete sevkedilecek. Nihayet oraya vardıklarında cennetin kapıları açılmış olacak; bekçileri onlara, “Selâm size! Hoş geldiniz! Ebedî olarak kalmak üzere buyurun girin cennete!” diyecek.

﴾74﴿
Onlar da “Bize verdiği sözü yerine getiren ve cennetten bize dilediğimiz yerinde mesken kurabileceğimiz yurt bağışlayan Allah’a hamdolsun!” diyecekler. (Bunun için) çalışıp çabalayanların ecri ne güzel!

﴾75﴿
Meleklerin de rablerine hamd ile yüceliğini dile getirerek arşın çevresini kuşattıklarını görürsün. Böylece insanlar arasında doğruluk ve adalet ölçüsüne göre hüküm verilir ve şöyle denir: Bütün övgüler âlemlerin rabbi olan Allah içindir.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Âhiretteki adaletli yargının sonucu, münkir ve mücrimlerin cezalandırılmak üzere cehenneme; âyetteki deyimiyle müttakilerin yani Allah’a saygı duyup hükümlerini çiğnemekten sakınmaya özen göstermiş müminlerin de cennete gönderilmesidir. Cehennem bekçilerinin, oraya getirilenlere soracakları soruya dair kınama mahiyetindeki ifadeler, aslında bu dünyada henüz ellerinde fırsat bulunanlar için dolaylı bir uyarı maksadı taşımaktadır. Buna karşılık cennet bekçilerinin oraya gelenlere söyleyecekleri güzel sözler ve iltifatlar ile bunun ardından cennete girenlerin, rablerine karşı minnetlerini dile getiren mutluluk dolu sözleri de aslında yine bu dünyada yaşayanları imana ve takvâ çizgisinde bulunmaya, Allah’ın rızasına uygun işler yapmaya teşvik etmektedir.
Sûrenin sonunda meleklerin oradaki hitaplarıyla ilgili etkileyici bir tasvirin ardından uhrevî yargılamada hakkın yerini bulduğunun bir defa daha altı çizilmekte; nihayet bu adaletinden dolayı Allah’a duyulan derin minnet ve şükranın, “Bütün övgüler âlemlerin rabbi olan Allah içindir” şeklinde dile getirileceği bildirilmektedir.
Zümer sûresinin son âyetlerinde veciz bir şekilde anlatılan ve dinî literatürde “âhiret halleri” denilen mahşer, mizan, hesap, sırat, cennet, cehennem gibi varlık ve olaylar, henüz gerçekleşmediği, örneği yaşanmadığı için –tekrarı mümkün olmayan her olay gibi– insanların bilgi sınırlarını aşmakta, iman alanına girmektedir. Kur’an-ı Kerîm’de bunlarla ilgili açıklamalar, tasvirler genellikle insanların zihinlerinde olabildiğince isabetli çağrışımlar ve gönüllerinde verimli etkiler doğmasını sağlayacak şekilde somutlaştırılarak verilmiştir. Sûrenin bu son âyetlerinde de önemli ölçüde bu anlatım tarzı hâkimdir. Bu temsilî açıklamaları tam ve doğru olarak tefsir ve te’vil etmemiz mümkün değildir; bu hususta yapılan yorumlar, te’viller ancak onu yapan kişilerin kendilerine ait yorum ve anlayışlar olup başkalarını bağlayıcı nitelikte kesin bilgiler değildir. Bu hususta öteden beri benimsenen en sağlıklı yaklaşım, bu konularda âyetlerin ve sahih hadislerin asıl anlamlarının ne olduğunu kavrayıp açıklayamasak da onların bildirdiklerine şeksiz şüphesiz iman etmek, açıklamaların amacına yönelmek ve bu imanın gereğince yaşamaktır.

Kaynak :
 
Geri
Üst