• Eğitim sadece okula gitmek ve bir derece kazanmakla ilgili değildir. Bilginizi genişletmek ve yaşam hakkındaki gerçeği almakla ilgilidir. – Shakuntala Devi

Kehf Suresi Manası Ve Tefsiri

Kemal Ayhan

Administrator
Yönetici
Kehf Suresi

Hakkında​

Mekke döneminde inmiştir. 28. âyetin Medine döneminde indiği de rivayet edilmiştir. 110 âyettir. Sûre, adını; ilk defa dokuzuncu âyette olmak üzere,birkaç yerde geçen “kehf ” kelimesinden almıştır. Kehf, mağara demektir. Sûre de temel konu olarak, inançları sebebiyle öldürülmekten kurtulmak için bir mağaraya sığınan gençlerin mucizevî hâlleri, ayrıca Hz. Mûsâ ile Zülkarneyn konu edilmektedir.

Nuzül​


Mushaftaki sıralamada on sekizinci, iniş sırasına göre altmış dokuzuncu sûredir. Gāşiye sûresinden sonra, Nahl sûresinden önce Mekke’de inmiştir. Ancak 28. âyeti ile 83 ve 101. âyetlerinin Medine’de indiği rivayeti de vardır.Nüzûl sebebi olarak tefsir ve siyer kaynaklarında şöyle bir olay anlatılmaktadır: Müslümanların sayısının çoğalması üzerine müşrikler, Resûlullah’ın peygamber olup olmadığını araştırmak için Nadr b. Hâris ile Utbe b. Muayt’ı Medine’deki yahudi âlimlerine gönderip kendilerine şu tâlimatı vermişlerdi: “Muhammed’in durumunu onlara sorun, vasıflarını ve söylediklerini anlatın; onlar kitap ehlidir, peygamberler hakkında bizim bilmediklerimizi bilirler.” Bu iki adam, Medine’ye giderek meseleyi yahudi âlimlerine anlattılar. Onlar da, “Muhammed’e, geçmiş zamanlarda mağaraya sığınmış gençleri; dünyanın doğusunu ve batısını dolaşmış olan adamı; rûhun ne olduğunu sorun; eğer bunları size bildirirse o bir peygamberdir, ona uyun; aksi takdirde bir falcıdır, ona istediğinizi yapabilirsiniz” dediler.
Nadr ile arkadaşı Mekke’ye dönüp bunları Hz. Peygamber’e sordular. O da “Sorularınıza yarın cevap veririm” dedi. Fakat “inşallah” demesi gerekirken bunu ihmal ettiği için o günden itibaren on beş gün vahiy gelmedi. Bunun üzerine Mekke halkı, “Muhammed bize, ‘Sorularınıza yarın cevap veririm’ diye söz vermişti. Ancak aradan on beş gün geçtiği halde hâlâ sorularımıza cevap vermedi” diyerek dedikoduya başladılar. Hz. Peygamber’e vahyin gecikmesi sırasında iyice bunaldığı bir sırada Cebrâil yukarıdaki soruların cevabını içeren Kehf sûresi ile İsrâ sûresinin 85. âyetini getirdi (İbn Âşûr, XV, 242-244).
Tefsir ve siyer kaynaklarından bu rivayeti nakleden İbn Âşûr, Ashâb-ı Kehf hakkında Hz. Peygamber’e soru sormaya Kureyşliler’i teşvik edenlerin, ticaret maksadıyla Mekke’ye gelen bazı hıristiyanlar veya Kureyş’in Suriye ticaret yolu üzerinde bulunan kiliselerdeki hıristiyan din adamları olabileceğini söylemektedir (XV, 259-260).
Elmalılı Muhammed Hamdi de yukarıdaki rivayeti geniş şekliyle naklettikten sonra, hadis tekniği açısından bu rivayetin zayıf olduğunu, buna dayanılarak sûrenin tefsir edilmesinin doğru olmayacağını ifade etmektedir. Elmalılı’ya göre sûrenin baş tarafındaki âyetler gösteriyor ki esas iniş sebebi, “Allah çocuk edindi” denilmiş olmasıdır. Sûre, bunun ilmî dayanağı bulunmayan büyük bir yalan olduğunu açıklamak, bu sözü söyleyenleri uyarmak ve onları tevhide davet etmek için indirilmiş, Zülkarneyn ile ilgili sorunun cevabı da bunun tamamlayıcısı olmuştur (V, 3220).



Konusu​


Yüce Allah’a hamd ile başlayan Kehf sûresinin başlangıcında Allah’ın kutsiyeti ve kemal sıfatlarıyla Kur’an’ın üstünlüğü, müminlere verilecek mükâfatın müjdesi ve Allah’a çocuk yakıştıranların uyarılması konuları yer alır; kâfirlerin inatçı tutumları karşısında üzülen Hz. Peygamber’in durumuna da işaret edilir (1-8). Bundan sonraki âyetlerin büyük bir kısmının konularını şu üç ibretli kıssa oluşturur: 1. Ashâb-ı Kehf kıssası (9-26). Bu kıssada inançları uğruna canlarını ortaya koyarak yurtlarından çıkıp dağdaki bir mağaraya sığınan gençlerin durumu anlatılır. 2. Hz. Mûsâ ile Hızır’ın kıssası (60-82). Bu kıssada Hızır ile Hz. Mûsâ arasında geçen olağan üstü olaylar ve bunlarla ilgili açıklamalar yer alır. 3. Zülkarneyn kıssası (83-98). Bu kıssada takvâ ve adalet sahibi bir hükümdar olan Zülkarneyn’in batıya ve doğuya yaptığı seferlerle Ye’cûc ve Me’cûc’ün yeryüzüne yayılmasını önlemek için yaptığı set anlatılmaktadır. Sûrede ahlâk eğitimine yönelik temsilî anlatımlar da yer almaktadır.



Fazileti​


Kehf sûresinin fazileti hakkında birçok hadis rivayet edilmiştir. Bunlardan bazıları şöyledir:
Berâ b. Âzib’in şöyle dediği rivayet edilmiştir: Bir adam Kehf sûresini okuyordu, yanında da iki uzun iple bağlı bir at vardı. Derken bir bulut adamın üzerine doğru inmeye başladı. Bulut yaklaştıkça yaklaşıyordu. At bundan dolayı ürktü ve huysuzlandı. Sabaha çıkınca o zat Hz. Peygamber’e gelerek olayı anlattı. Resûlullah, “O, sekînettir (huzur verendir), Kur’an okunduğu için inmiştir” buyurdular (Buhârî, “Fezâil”, 11; Müslim, “Müsâfirîn”, 240; sekînet hakkında bilgi için bk. Bakara 2/248).Diğer hadislerde de Resûlullah şöyle buyurmuştur: “Kim, Kehf sûresinin başından on âyet ezberlerse deccâlden korunmuş olur” (Müslim, “Müsâfirîn”, 257); “Kim, Kehf sûresinin son on âyetini okursa deccâlin fitnesinden korunur” (Müsned, VI, 446); “Kim, Kehf sûresini indirildiği gibi okursa sûre, kıyamet gününde onun için bir nûr olur (Beyhak^, Sünen, III, 249).
 

Kehf Suresi 1. Ayet Tefsiri​


Ayet​


  • اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّـذٖٓي اَنْزَلَ عَلٰى عَبْدِهِ الْكِتَابَ وَلَمْ يَجْعَلْ لَهُ عِـوَجاًؕ ࣝ
    ﴿١﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾1-3﴿
Hamd Allah’a mahsustur. (O Allah ki, insanları) kendi tarafından gelecek çetin bir azap ile uyarmak, dünya ve âhiret için yararlı işler yapan müminlerin, içinde ebedî kalacakları güzel bir mükâfata (cennet) erişeceklerini müjdelemek için kuluna sağlam ve kusursuz kitabı indirmiş, onda hiçbir bozukluğa yer vermemiştir.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Yüce Allah tarafından Hz. Peygamber’e indirilen Kur’an, nimetlerin en büyüğü olduğu için övgü ve saygıya başkasının değil, Kur’an’ı gönderen Allah Teâlâ’nın lâyık olduğu bildirilmiştir. Buradaki “kul”dan maksat Hz. Muhammed, “kitap”tan maksat da Kur’an-ı Kerîm’dir. İnsanları zulmetten nura, dalâletten hidayete kavuşturan, iman ve İslâm’ı öğreten, dünya ve âhirette mutlu bir hayat sürdürebilmeleri için onlara Allah’ın emir ve yasaklarını, dinin hükümlerini, sevap ve cezayı bildiren; eğrisi büğrüsü, yanlışı ve çelişkisi bulunmayan dosdoğru bir kitabın indirilmesi, genelde bütün insanlık, özelde Hz. Muhammed için en büyük nimettir. Böyle bir nimete kavuşmak, o nimeti verene hamd ve şükretmeyi gerektirir. Yüce Allah, bu âyette Hz. Muhammed’in şahsında, lutfettiği bu nimete karşılık yalnız kendisine hamdedilmesi gerektiğini bildirmektedir.
 
Kehf Suresi - 4-5 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَيُنْذِرَ الَّذٖينَ قَالُوا اتَّخَذَ اللّٰهُ وَلَداًࣗ
    ﴿٤﴾
  • مَا لَهُمْ بِهٖ مِنْ عِلْمٍ وَلَا لِاٰبَٓائِهِمْؕ كَبُرَتْ كَلِمَةً تَخْرُجُ مِنْ اَفْوَاهِهِمْؕ اِنْ يَقُولُونَ اِلَّا كَذِباً
    ﴿٥﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾4﴿
(Bir de) “Allah evlât edindi” diyenleri uyarmak için...

﴾5﴿
Bu konuda ne onların ne de atalarının bir bilgisi var. Ağızlarından çıkan bu söz ne kadar çirkin! Yalandan başka bir şey söylemiyorlar.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Allah’a çocuk yakıştıranların iddiaları büyük bir iftira olduğu için, ikinci âyette genel bir uyarıda bulunulmasına rağmen, Allah onları burada özel olarak zikrederek uyarıyı tekrarlamıştır. Bazı müşrik Araplar meleklerin Allah’ın kızları olduğunu, bazı yahudiler Üzeyir’in (bilgi için bk. Tevbe 9/30), hıristiyanların çok büyük bir kısmı da Îsâ Mesîh’in Allah’ın oğlu olduğunu iddia ediyorlardı. Bu anlayış özellikle hıristiyanlar tarafından dinlerinin esası sayılmaktadır. Halbuki bunlar, gerçek dışı ve cehalet ürünü iddialar olup ne kendilerinin ne de taklit ettikleri atalarının bu konuda bilgi ve delilleri vardı.

Kaynak :
 
Kehf Suresi - 6-8 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • فَلَعَلَّكَ بَاخِـعٌ نَفْسَكَ عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ اِنْ لَمْ يُؤْمِنُوا بِهٰذَا الْحَدٖيثِ اَسَفاً
    ﴿٦﴾
  • اِنَّا جَعَلْنَا مَا عَلَى الْاَرْضِ زٖينَةً لَهَا لِنَبْلُوَهُمْ اَيُّهُمْ اَحْسَنُ عَمَلاً
    ﴿٧﴾
  • وَاِنَّا لَجَاعِلُونَ مَا عَلَيْهَا صَعٖيداً جُرُزاًؕ
    ﴿٨﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾6﴿
Durum böyleyken bu son kitaba inanmazlarsa arkalarından üzülerek neredeyse kendini helâk edeceksin!

﴾7﴿
Biz, kimlerin daha güzel amel edeceğini deneyelim diye yeryüzündeki her şeyi oranın süsü yaptık.

﴾8﴿
Ve biz oradaki her şeyi mutlaka kupkuru bir toprak yapacağız.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Yüce Allah, müşriklerin Kur’an’a inanmamaları halinde helâk olacakları korkusuyla üzülen Hz. Peygamber’i teselli etmekte ve bu kadar üzülmesine gerek olmadığını bildirmektedir. Çünkü Peygamber’in görevi onları zorla imana getirmek değil, Kur’an’ı tebliğ edip doğru yolu göstermektir (Nahl 16/82).Allah Teâlâ, kimlerin daha iyi davranışlarda bulunacağını denemek için bunca güzel nimetleri; malı, mülkü, evlât ve serveti, dünyanın bir süsü olarak yaratıp çekici kılmıştır. Bunun yanında insanları da irade sahibi, iyi ve kötüyü birbirinden ayırt edip ve yaptıklarından sorumlu olacak özellikte yaratmıştır. Böyle olmasaydı denemenin bir anlamı kalmazdı. Fakat Allah bu nimetlerin geçici olduğunu, yeryüzündeki güzellikleri bir gün çerçöp haline getirip yok edeceğini, dünyayı insansız, hayvansız, ağaçsız, bitkisiz ve kupkuru bir çöl haline getireceğini bildirmekte ve dünya nimetlerine bağlanmanın doğru olmadığına dikkat çekerek insanları uyarmaktadır.
Dünyada sürekli olan hiçbir şey yoktur; kıyamet gününde dünya da değişecektir; kalıcı olan yalnız Allah’tır. Bir âyette şöyle buyurulmuştur: “Bir gün gelecek, yer başka bir yere, gökler de başka göklere dönüştürülecek, insanlar gücüne karşı durulamaz olan bir tek Allah’ın huzuruna çıkacaklardır” (İbrâhim 14/48; ayrıca bk. Rahmân 55/26-27).


Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 536-537
 
Kehf Suresi - 9-10 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • اَمْ حَسِبْتَ اَنَّ اَصْحَابَ الْكَهْفِ وَالرَّقٖيمِ كَانُوا مِنْ اٰيَاتِنَا عَجَباً
    ﴿٩﴾
  • اِذْ اَوَى الْفِتْيَةُ اِلَى الْكَهْفِ فَقَالُوا رَبَّنَٓا اٰتِنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً وَهَيِّئْ لَنَا مِنْ اَمْرِنَا رَشَداً
    ﴿١٠﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾9﴿
Yoksa sen, bizim âyetlerimizden olan Ashâb-ı Kehf ve Rakīm’i mi şaşırtıcı buldun?

﴾10﴿
O gençler mağaraya sığınmışlar ve “Rabbimiz! Bize katından rahmet gönder ve bize içinde bulunduğumuz durumdan bir çıkış yolu göster!” demişlerdi.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Yüce Allah, kıyametin kopacağını ve âhirette ölülerin diriltileceğini insanların daha kolay kavrayabilmeleri için 9-26. âyetlerde ibret verici bir olaya, “Ashâb-ı Kehf” kıssasına yer vermektedir.
Kehf “dağda bulunan büyük ve geniş mağara”; Ashâb-ı Kehf ise, “mağara arkadaşları” demek olup bir mağarada yıllarca uyutulduktan sonra tekrar uyandırıldıkları haber verilen kişiler” hakkında kullanılmıştır. Rakîmin ne olduğu hakkında kaynaklarda farklı görüşler yer almaktadır: Sözlükte rakîm “yazılı belge, kitâbe” anlamına geldiği için, “Ashâb-ı Kehf’in adlarının veya maceralarının yazılıp mağaranın kapısına yerleştirilmiş bulunan bir kitâbe, taş veya madenî levhadır” diyenler olduğu gibi, Ashâb-ı Kehf’in içinde bulunduğu vadinin veya dağın ya da memleketlerinin, hatta köpeklerinin adı olduğunu ileri sürenler de vardır (krş. Taberî, XV, 197-199; A. J. Wensinck, “Ashâbü’l-Kehf”, İA, IV, 372; Ömer Faruk Harman, “Ashâb-ı Kehf”, İFAV Ans., I, 167).
Bazı hadis kaynaklarında Ashâb-ı Rakîm’in, Ashâb-ı Kehf’in dışında üç kişilik bir topluluk olup yağmurlu bir günde bir mağaraya sığınan, bir kayanın yuvarlanıp mağaranın ağzını kapatması üzerine yaptıkları iyilikleri anarak Allah’a yakaran ve duaları kabul edilerek mağaradan kurtulan kişiler olduğu da nakledilmektedir (Buhârî, “Enbiyâ”, 52; Müsned, IV, 274). Ancak bu sûredeki anlatım ve olaylar dizisi böyle bir yoruma uygun düşmüyor, söz konusu hadis bir başka olayla ilgili olmalıdır.
Ashâb-ı Kehf’in, Hz. Îsâ’nın dinine mensup gençler olduğuna dair çeşitli rivayetler bulunmakla birlikte (Taberî, XV, 200) Kur’an-ı Kerîm, bu konuda açıklama yapmamış, ancak ibret alınması için bazı yönleriyle tasvir etmiştir. Olay kısaca şöyledir: Putperest bir kavmin içinde Allah’ın varlığına ve birliğine inanan birkaç genç, bu inançlarını dile getirip putperestliğe karşı çıkmış, onların zulüm ve baskılarından korunmak için bir mağaraya sığınmışlar; yanlarındaki köpekleriyle birlikte mağarada derin bir uykuya dalan bu gençler muhtemelen 309 yıl sonra uyanmışlardır. Burada bir gün veya daha kısa bir süre uyuduklarını sanan gençler, içlerinden birini yiyecek almak üzere şehre gönderdiklerinde, onların durumunu öğrenen insanlar Allah’ın vaadinin hak olduğuna ve kıyametin mutlaka geleceğine inanmışlardır. Kıssanın ana hatları bu olup ileride âyetlerin tefsirinde daha geniş olarak tekrar ele alınacaktır.
Kur’an-ı Kerîm olayın nerede ve ne zaman meydana geldiğine dair bilgi vermediği gibi, bu gençlerin sayıları hakkındaki iddiaları da, “karanlığa taş atma” yani bir bilgiye dayanmadan gelişigüzel yapılan bir tahmin olarak nitelemekte ve bunu ancak Allah’ın bilebileceğini haber vermektedir (bk. âyet 22).
Ölümden sonra dirilişin bir misali olmak üzere uzun süre uyuyup da yeniden uyanma hadisesi İslâm’ın dışındaki diğer bazı dinlerde de mevcuttur. Hint kutsal kitaplarında bir tek kişinin uzun süre uykuda kalması olayına rastlandığı gibi, yahudilerin kutsal kitabı olan Talmud’da da bir şahsın yetmiş yıl, bir başkasının altmış yıl uyuduktan sonra tekrar uyandıkları anlatılmaktadır. Aynı hadise Hıristiyanlık’ta “Efes’in yedi uyurları” adıyla anılmaktadır (Ömer Faruk Harman, “Ashâb-ı Kehf”, İFAV Ans., I, 167).
Medine’deki yahudi âlimlerinden Ashâb-ı Kehf hakkında bilgi alan Mekkeliler, olayı hayret verici buldular ve Hz. Peygamber’i imtihan etmek için olay hakkında ona sorular sordular. Kıssa bu sorulara cevap olarak nâzil oldu. Allah tarafından Hz. Peygamber’e yöneltilen 9. âyetteki soruya bakıldığında onun da olayı şaşırtıcı bulduğu anlaşılmaktadır. Ancak onun bu durumu olayın niteliğinden yani ilginç oluşundan kaynaklanıyordu.

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 538-539
 
Kehf Suresi - 11 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • فَضَرَبْنَا عَلٰٓى اٰذَانِهِمْ فِي الْكَهْفِ سِنٖينَ عَدَداًۙ
    ﴿١١﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾11﴿
Bunun üzerine biz de onları o mağarada yıllarca derin bir uykuya daldırdık.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


“Onları ... derin bir uykuya daldırdık” diye çevirdiğimiz cümlenin lafzî tercümesi “kulaklarını kapattık” şeklindedir. Bu durum, uyuyan gençlerin anılan süre içinde uyanmamaları için işitme duyularının da çalışmaz hale getirildiğini ifade eder.

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 539
 
Kehf Suresi - 12 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • ثُمَّ بَعَثْنَاهُمْ لِنَعْلَمَ اَيُّ الْحِزْبَيْنِ اَحْصٰى لِمَا لَبِثُٓوا اَمَداًࣖ
    ﴿١٢﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾12﴿
Sonra da iki gruptan hangisinin, kaldıkları müddeti daha iyi hesap edip değerlendireceğini ortaya koyalım diye onları uyandırdık.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Yüce Allah’ın görmesinden veya bilmesinden maksat, insanların anlamaları ve bilmeleri için olayı ortaya koymasıdır. Yoksa Allah bütün zamanlarda kâinatta olmuş ve olacak şeyleri ezelî ilmiyle bilir. Nitekim “bilinsin diye” anlamına gelen “li yu‘leme” kıraati bu mânayı destekler. Bu kıraate göre mâna şöyledir: “Sonra da kaldıkları süreyi iki gruptan hangisinin daha iyi hesap edeceği bilinsin diye onları uyandırdık.”
Bu iki grubun kimler olduğu hakkında farklı görüşler vardır: a) Bunlar, Ashâb-ı Kehf’in kavminden müminlerle kâfirlerdir. b) Ashâb-ı Kehf ile hasımlarıdır. c) Ashâb-ı Kehf’in kendileridir. Zira bunlar uyandıklarında uykuda kaldıkları süre hakkında ihtilâf etmişler, bir kısmı bir gün veya daha az bir zaman kaldıklarını söylerken, bir kısmı da “Kaldığınız müddeti rabbiniz daha iyi bilir” demişti. “Böylece biz, onları uyandırdık da birbirlerine sormaya başladılar” meâlindeki 19. âyet de buna işaret eder.
Önceki âyetlerde özet olarak anlatılmış olan “Ashâb-ı Kehf” konusu, aşağıdaki âyetlerde daha ayrıntılı olarak açıklanmıştır.

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 539-540
 
Kehf Suresi - 13-16 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ نَبَاَهُمْ بِالْحَقِّؕ اِنَّهُمْ فِتْيَةٌ اٰمَنُوا بِرَبِّهِمْ وَزِدْنَاهُمْ هُدًىࣗ
    ﴿١٣﴾
  • وَرَبَطْنَا عَلٰى قُلُوبِهِمْ اِذْ قَامُوا فَقَالُوا رَبُّنَا رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ لَنْ نَدْعُوَ۬ا مِنْ دُونِهٖٓ اِلٰهاً لَقَدْ قُلْـنَٓا اِذاً شَطَطاً
    ﴿١٤﴾
  • هٰٓؤُ۬لَٓاءِ قَوْمُنَا اتَّخَذُوا مِنْ دُونِهٖٓ اٰلِهَةًؕ لَوْلَا يَأْتُونَ عَلَيْهِمْ بِسُلْطَانٍ بَيِّنٍؕ فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباًؕ
    ﴿١٥﴾
  • وَاِذِ اعْتَزَلْتُمُوهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ اِلَّا اللّٰهَ فَأْوُٓ۫ا اِلَى الْكَهْفِ يَنْشُرْ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ رَحْمَتِهٖ وَيُهَيِّئْ لَكُمْ مِنْ اَمْرِكُمْ مِرْفَقاً
    ﴿١٦﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾13﴿
Biz sana onların başından geçenleri gerçeğe uygun olarak anlatıyoruz. Hakikaten onlar rablerine inanmış gençlerdi; biz de onların doğru yolda yürüyüşlerine katkıda bulunduk.

﴾14﴿
(Haksızların karşısında) ayağa kalkıp şöyle derken onların yüreklerini güçlendirdik: “Bizim rabbimiz, göklerin ve yerin rabbidir; O’ndan başkasına asla tanrı deyip yakarmayız. Yoksa kesinlikle yanlış bir şey dillendirmiş oluruz.

﴾15﴿
Şu bizim kavmimiz Allah’tan başka tanrılar edindiler. Onların tanrı olduğuna dair açık bir delil getirseler ya! Allah hakkında yalan uydurandan daha zalim kim olabilir!

﴾16﴿
Mademki siz onlardan ve Allah’ın dışında tapmakta oldukları varlıklardan uzaklaştınız, o halde mağaraya sığının ki, rabbiniz size rahmetini yaysın; işinizde sizin için fayda ve kolaylık sağlasın.”

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Din ve vicdan hürriyeti bulunmayan bir toplumda yaşayan bu gençler, putperest kavimlerine karşı çıkıp göklerin ve yerin rabbinden başkasına ibadet etmeyeceklerini açıkladılar. Ancak gelişmeler karşısında kavimleri arasında Allah’a olan imanlarını serbestçe ifade etme ve inançlarının gereğini yerine getirme imkânı bulamayacaklarını, hatta onların arasında hayat hakkına dahi sahip olamayacaklarını anlayınca, köpeklerini de yanlarına alarak mağaraya sığındılar. Baskı ve zulümden kaçan gençler, Allah’ın yardımını ve bir kurtuluş yolu göstereceğini ümit ederek, “Rabbimiz! Bize rahmet et ve bize bir çıkış yolu hazırla!” diye dua ettiler. Allah onların dualarını kabul etti ve kendilerini orada uzun müddet derin bir uykuya daldırdı.

Kaynak :
 
Kehf Suresi - 17 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَتَرَى الشَّمْسَ اِذَا طَلَعَتْ تَزَاوَرُ عَنْ كَهْفِهِمْ ذَاتَ الْيَمٖينِ وَاِذَا غَرَبَتْ تَقْرِضُهُمْ ذَاتَ الشِّمَالِ وَهُمْ فٖي فَجْوَةٍ مِنْهُؕ ذٰلِكَ مِنْ اٰيَاتِ اللّٰهِؕ مَنْ يَهْدِ اللّٰهُ فَهُوَ الْمُهْتَدِۚ وَمَنْ يُضْلِلْ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ وَلِياًّ مُرْشِداًࣖ
    ﴿١٧﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾17﴿
(Mağaraya sığındılar. Orada baksan) güneşin, doğduğu zaman mağaralarının sağına vurduğunu; batarken de onlara dokunmadan sol taraftan geçip gittiğini görürsün. Onlar ise mağaranın ortasındalar. İşte bu, Allah’ın âyetlerindendir. Allah kime hidayet ederse işte o doğruyu bulmuştur; kimi de hidayetten mahrum ederse artık onu doğruya yöneltecek bir rehber bulamazsın.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Âyetlerin tasvirinden anlaşıldığına göre mağaranın ağzı kuzey ile kuzeybatı arasında bir noktaya bakmaktadır. Zira sabah güneşi sağ tarafından doğmakta ve batıncaya kadar güneş ışınları mağaranın içine düşmemektedir. Ancak akşam güneşi, çok kısa bir süre mağaranın kapısından içeri vurmakta, fakat onlar mağaranın ortasında oldukları için bundan etkilenmemektedirler.

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 542
 
Kehf Suresi - 18 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَتَحْسَبُهُمْ اَيْقَاظاً وَهُمْ رُقُودٌࣗ وَنُقَلِّبُهُمْ ذَاتَ الْيَمٖينِ وَذَاتَ الشِّمَالِࣗ وَكَلْبُهُمْ بَاسِطٌ ذِرَاعَيْهِ بِالْوَصٖيدِؕ لَوِ اطَّـلَعْتَ عَلَيْهِمْ لَوَلَّيْتَ مِنْهُمْ فِرَاراً وَلَمُلِئْتَ مِنْهُمْ رُعْباً
    ﴿١٨﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾18﴿
Uykuda oldukları halde sen onları uyanık sanırdın. Onları sağa sola çeviriyorduk. Köpekleri de mağaranın girişinde ön ayaklarını uzatmış yatmaktaydı. Eğer o insanları görseydin dönüp kaçardın ve gördüklerin yüzünden içini korku kaplardı.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Yerleşim alanlarından uzak bir yerde karanlık bir mağarada birkaç genç insan derin bir uykuya dalmışlar, fakat uyanık gibi görünmektedirler. Köpekleri de mağaranın girişinde ön ayaklarını uzatmış yatmakta ve sanki onları korumaktadır. Belki de köpeği, kendilerini vahşi hayvanlara karşı koruması için yanlarına almışlardı. Saç ve sakallarının uzaması gibi bazı fiziksel değişiklikler, dışarıdan bakanları korkutacak bir manzara oluşturmuş, uzun uykuları müddetince bedenlerinin zarar görmemesi için Allah tarafından sağa sola döndürülmüşlerdir.

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 542
 
Kehf Suresi - 19-20 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَكَذٰلِكَ بَعَثْنَاهُمْ لِيَتَسَٓاءَلُوا بَيْنَهُمْؕ قَالَ قَٓائِلٌ مِنْهُمْ كَمْ لَبِثْتُمْؕ قَالُوا لَبِثْنَا يَوْماً اَوْ بَعْضَ يَوْمٍؕ قَالُوا رَبُّكُمْ اَعْلَمُ بِمَا لَبِثْتُمْ فَابْعَثُٓوا اَحَدَكُمْ بِوَرِقِكُمْ هٰذِهٖٓ اِلَى الْمَدٖينَةِ فَلْيَنْظُرْ اَيُّهَٓا اَزْكٰى طَعَاماً فَلْيَأْتِكُمْ بِرِزْقٍ مِنْهُ وَلْيَتَلَطَّفْ وَلَا يُشْعِرَنَّ بِكُمْ اَحَداً
    ﴿١٩﴾
  • اِنَّهُمْ اِنْ يَظْهَرُوا عَلَيْكُمْ يَرْجُمُوكُمْ اَوْ يُعٖيدُوكُمْ فٖي مِلَّتِهِمْ وَلَنْ تُفْلِحُٓوا اِذاً اَبَداً
    ﴿٢٠﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾19﴿
İşte böyle uyuttuğumuz gibi onları uyandırdık da birbirlerine sormaya başladılar; içlerinden biri, “Ne kadar kaldınız?” dedi. (Diğerleri) “Bir gün ya da günün bir parçası kadar kaldık” dediler; ve eklediler, “Kaldığınız müddeti rabbiniz daha iyi bilir. Şimdi siz içinizden birini şu gümüş paranızla şehre gönderin de baksın, hangisinin yiyeceği daha temiz ise size ondan erzak getirsin; ayrıca çok dikkatli davransın da sakın varlığınızı kimseye sezdirmesin.

﴾20﴿
Çünkü onlar eğer sizi ele geçirirlerse ya taşlayarak öldürürler ya da kendi dinlerine döndürürler; işte o zaman ebediyen kurtuluşa eremezsiniz.”

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Yüce Allah’ın, mağaradaki gençleri hiçbir gıda almadıkları halde bedenlerinde herhangi bir bozulma olmadan uzun süre uyuttuktan sonra tekrar uyandırması, O’nun insanları öldükten sonra tekrar diriltebileceğine dair bir misal ve delildir. Uyandıktan sonra gençler uykuda geçirdikleri süre hakkında birbirleriyle tartışmışlar; geçen süreyi ve dünyada meydana gelen değişiklikleri bilmedikleri için inkârcıların kendileri hakkındaki tehditlerinin devam ettiğini sanmışlardı. Bu sebeple yiyecek almak üzere şehre gönderdikleri arkadaşlarını dikkatli olması hususunda uyarmışlardı. Ancak gencin asırlar öncesine ait kıyafeti, elindeki para ve konuşmasındaki farklılık onu ele verdi. Rivayetlerde anlatıldığına göre şehre gönderilen genç, elindeki parayı harcamak isteyince şehir halkı paranın üzerinde Kral Dakyanus’un (Decius) resmini görmüş ve adamın bir hazine bulduğunu sanarak kendisini devrin hükümdarına götürmüşlerdi. Ancak aradan uzun zaman geçmiş ve Hıristiyanlık yayılmıştı; mevcut hükümdar da tevhid inancına sahip bir hıristiyandı. Genç adam başlarından geçeni krala anlattı; birlikte mağaraya gittiler ve gencin anlattıklarının doğru olduğunu gördüler (bk. Taberî, XV, 142-143).

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 544-545
 
Kehf Suresi - 21 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَكَذٰلِكَ اَعْثَرْنَا عَلَيْهِمْ لِيَعْلَمُٓوا اَنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَاَنَّ السَّاعَةَ لَا رَيْبَ فٖيهَاۚ اِذْ يَتَنَازَعُونَ بَيْنَهُمْ اَمْرَهُمْ فَقَالُوا ابْنُوا عَلَيْهِمْ بُنْيَاناًؕ رَبُّهُمْ اَعْلَمُ بِهِمْؕ قَالَ الَّذٖينَ غَلَبُوا عَلٰٓى اَمْرِهِمْ لَنَتَّخِذَنَّ عَلَيْهِمْ مَسْجِداً
    ﴿٢١﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾21﴿
Böylece (kıssayı anlatarak insanları) onlardan haberdar ettik ki, Allah’ın vaadinin hak olduğunu ve kıyametin şüphe götürmez olduğunu bilsinler. Bir zaman insanlar aralarında Ashâb-ı Kehf’in durumunu tartışıyorlardı. Dediler ki: “Üzerlerine bir bina yapın. Rableri onları daha iyi bilir.” Onların yöneticileri ise “Bizler, kesinlikle onların yanı başına bir mâbed yapacağız” dediler.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Yeniden dirilmenin mümkün olduğunu ispatlayan bu olağan üstü gelişmelerin ardından yüce Allah, bu gençleri ya aynı zamanda vefat ettirdi veya her biri bir süre yaşadıktan sonra ecelleri geldikçe öldüler ve aynı mağaraya defnedildiler. İnsanlar mağarayı buldukları veya bu gençlerle ilgili hikâye dillerde dolaştığı için Ashâb-ı Kehf’in mağarada kaldıkları süreyi ve oradaki durumlarını aralarında tartışıyorlardı. Bazı kimseler, bu gençlerin naaşlarının mağarada oldukları gibi kalmaları ve ziyaretçiler tarafından rahatsız edilebilecek davranışlardan korunmaları için mağaranın üzerine bir bina yapılmasını teklif ettiler. Şehrin yöneticileri ise mağaranın üstüne bir mâbed yaptıracaklarını bildirdiler.
İyi kimselere saygı göstermek maksadıyla onların kabirleri üzerine mâbed yapmak örf haline gelmişti. Bu gelenek neticede insanları putperestliğe götürdüğü için Hz. Peygamber yasaklayıp bunu yapan yahudi ve hırıstiyanları da kınamıştır (Buhârî, “Salât”, 48; Müslim, “Mesâcid”, 19). Ayrıca şu uyarıda da bulunmuştur: “İyi biliniz ki sizden önceki ümmetler, peygamberlerinin ve iyi kimselerinin kabirlerini mescid edinmişlerdi. Sakın siz kabirleri mescid edinmeyiniz; size bunu yasaklıyorum!” (Müslim, “Mesâcid”, 23).

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 545
 
Kehf Suresi - 22 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • سَيَقُولُونَ ثَلٰثَةٌ رَابِعُهُمْ كَلْبُهُمْۚ وَيَقُولُونَ خَمْسَةٌ سَادِسُهُمْ كَلْبُهُمْ رَجْماً بِالْغَيْبِۚ وَيَقُولُونَ سَبْعَةٌ وَثَامِنُهُمْ كَلْبُهُمْؕ قُلْ رَبّٖٓي اَعْلَمُ بِعِدَّتِهِمْ مَا يَعْلَمُهُمْ اِلَّا قَلٖيلٌࣞ فَلَا تُمَارِ فٖيهِمْ اِلَّا مِرَٓاءً ظَاهِراًࣕ وَلَا تَسْتَفْتِ فٖيهِمْ مِنْهُمْ اَحَداًࣖ
    ﴿٢٢﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾22﴿
(Sonra gelenler) bilmedikleri konuda karanlığa taş atar gibi tahminler yürüterek, “Onlar üç kişidir; dördüncüleri de köpekleridir” diyecekler; “Beş kişidir, altıncıları köpekleridir” diyecekler. “Onlar yedi kişidir, sekizincisi köpekleridir” diyecekler. De ki: “Onların sayısını rabbim daha iyi bilir. Onlar hakkında bilgisi olan çok azdır. Artık onlar hakkında gerçeği açıklama dışında tartışmaya girme ve kimseden de onlarla ilgili bilgi isteme!”

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Gerek Ehl-i kitap gerekse müslümanlar arasında onların sayıları ve kaldıkları süre hakkında farklı görüşler ileri sürüldü. Kur’an-ı Kerîm, bir hikmete binaen bunların nerede ve ne zaman yaşadıkları, sayıları, isimleri ve –tercih edilen görüşe göre– kaldıkları süre hakkında bilgi vermedi. Sadece böyle bir olayın cereyan ettiğini bildirdi ve bu gençlerin sığındıkları mağaranın konumu hakkında bazı açıklamalarda bulundu. Ayrıca bu gençlerin sayıları hakkında farklı şeyler söyleyenler olduğunu ifade etti. Ancak bu söylenenleri “recmen bi’l-gayb” (karanlığa taş atar gibi tahminlerde bulunmak) diye vasıflandırdı.
Bir görüşe göre “recmen bi’l-gayb” ifadesi ilk iki rakamla ilgilidir; “Onlar yedi kişidir; sekizincisi köpekleridir” diye ifade edilen üçüncü rakama gelince onunla ilgili olarak “Onlar hakkında bilgisi olan çok azdır” buyurulmuştur. Bu ifade gençlerin sayısının yedi olduğuna, sekizincisinin de köpekleri olduğuna dair bir ipucu olarak değerlendirilmiştir. İbn Abbas, kendisinin bunu bilenlerden olduğunu ve bu gençlerin yedi kişi olduğunu söylemiştir (İbn Kesîr, V, 144). Bununla beraber “De ki: Onların sayılarını rabbim daha iyi bilir” cümlesi, bu tür konuları Allah’ın bilgisine havale etmenin ve vahyin bildirdiğinden fazla bir şey söylememenin daha uygun olduğunu, böyle konular hakkında ileri geri söz söylemenin bir fayda sağlamayacağını ifade etmektedir.
Hadis kaynaklarında zikredilmemiş olan bu kıssa, tarih ve tefsir kitaplarında geniş ve farklı rivayetler şeklinde nakledilmiştir. Ashâb-ı Kehf’in Hırıstiyanlığa veya Yahudiliğe mensup olduklarına dair de Kur’an’da veya hadis kaynaklarında herhangi bir bilgi yoktur. Kıssanın nüzûl sebebi dikkate alındığında bunların Hz. Îsâ’dan önce yaşamış olmaları muhtemeldir. Çünkü bunlarla ilgili soruyu Hz. Peygamber’e sormalarını müşriklere tavsiye edenler yahudi âlimleriydi. Öte yandan “rakîm” kelimesinin etimolojisinden hareketle de bunların Hz. Îsâ’dan önce yaşadıkları kanaatine varanlar olmuştur (İsmet Ersöz, “Ashâb-ı Kehf”, DİA, III, 466).
Kıssanın nerede geçtiğine dair Kur’an’da herhangi bir işaret olmamakla birlikte, dünyanın çeşitli yerlerinde meselâ İspanya, Cezair, Mısır, Ürdün, Suriye, Afganistan ve Türkistan’da Ashâb-ı Kehf’e ait olduğu iddia edilen mağaralar vardır. Anadolu’da da Tarsus, Efes ve Efsus (Afşin) olmak üzere üç yer gösterilmiştir. Genelde hıristiyan kaynakları olayın Efes’te cereyan ettiğini kaydederler. Kur’an-ı Kerîm ise hikâyenin mesajı bakımından pek önemi olmayan bu bilgilerden ziyade, olayın üzerinde düşünülüp ibret alınması gereken yönlerini ön plana çıkarmıştır. Bu da öldükten sonra dirilmenin mümkün olduğunu göstermek ve iman-küfür mücadelesinde Allah’a ve âhiret gününe inananların mutlaka zafere kavuşacaklarını vurgulamaktır (bk. İsmet Ersöz, “Ashâb-ı Kehf”, DİA, III, 465-467).

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 545-546
 
Kehf Suresi - 23-24 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَلَا تَقُولَنَّ لِشَا۬يْءٍ اِنّٖي فَاعِلٌ ذٰلِكَ غَداًۙ
    ﴿٢٣﴾
  • اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُؗ وَاذْكُرْ رَبَّكَ اِذَا نَسٖيتَ وَقُلْ عَسٰٓى اَنْ يَهْدِيَنِ رَبّٖي لِاَقْرَبَ مِنْ هٰذَا رَشَداً
    ﴿٢٤﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾23-24﴿
“Allah izin verirse” demeden hiçbir şey için, “Şu işi yarın yapacağım” deme! Unuttuğun takdirde rabbini an ve “Umarım rabbim bana, doğruya bundan daha yakın yolu gösterir” de.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Ashâb-ı Kehf kıssası Hz. Peygamber’e sorulduğunda Allah izin verirse” demeden, “Yarın size cevap vereceğim” dedi. Bu sebeple bir süre vahiy kesildi. Bu bir uyarıydı. Nitekim on beş gün sonra vahiy geldiğinde yüce Allah Hz. Peygamber’i şöyle uyarıyordu: “Allah izin verirse demeden hiçbir şey için ‘Şu işi yarın yapacağım’ deme!” Hiç kimse yarın ne yapacağını bilemez (bk. Lokmân 31/34). Zira bir şeyin meydana gelmesi için sadece insanın iradesi yeterli değildir, Allah’ın da onun olmasını dilemesi gerekir. Bu irşad ve uyarılar sebebiyle gelecekte bir işi yapmaya niyet ederken işi Allah’ın iradesine bağlamak yani Allah izin verirse” demek güzel görülmüştür. Türkçe’de yaygın olarak kullanılan ve âyet metnindeki lafza uygun bir dilek ifadesi olan “inşallah” deyiminin anlamı da budur (başka bazı âyetlerde de bu ifade aynı lafızla yer alır, meselâ bk. Kehf 18/69; Kasas 28/27; Sâffât 37/102).

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 548
 
Kehf Suresi - 25-26 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَلَبِثُوا فٖي كَهْفِهِمْ ثَلٰثَ مِائَةٍ سِنٖينَ وَازْدَادُوا تِسْعاً
    ﴿٢٥﴾
  • قُلِ اللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا لَبِثُواۚ لَهُ غَيْبُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِؕ اَبْصِرْ بِهٖ وَاَسْمِــعْؕ مَا لَهُمْ مِنْ دُونِهٖ مِنْ وَلِيٍّؗ وَلَا يُشْرِكُ فٖي حُكْمِهٖٓ اَحَداً
    ﴿٢٦﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾25﴿
Onlar mağaralarında üç yüzyıl kaldılar, buna dokuz yıl da ilâve ettiler.

﴾26﴿
De ki: “Ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gizli bilgisi O’na aittir. O öyle bir duyar, öyle bir görür ki! Onların Allah’tan başka bir yöneticisi yoktur. O, kendi hükümranlığına kimseyi ortak etmez.”

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Müfessirler bu âyetleri birbirinin tamamlayıcısı olarak ele almış ve bunların tefsiri hakkında iki farklı görüş belirtmişlerdir:
a) 25. âyet, daha önce Ashâb-ı Kehf’in sayıları hakkında farklı şeyler söyleyenlerin sözüdür. İnsanlar onların sayıları hakkında ihtilâf ettikleri gibi, kaldıkları süre hakkında da farklı rakamlar söylemişlerdir. Kimileri, “Onlar mağaralarında üç yüzyıl kalmışlardır” derken, bazıları da dokuz yıl daha ekleyerek “Üç yüz dokuz yıl kaldılar” demişlerdir. İbn Mes‘ûd’un, âyetin başına “ve kalû” (ve dediler ki) cümlesini ilâve ederek okuması da bu görüşü destekler. Buna göre Allah, Ashâb-ı Kehf’in sayısını da mağarada kaldıkları süreyi de bildirmemiştir. Nitekim 26. âyette bu bilginin sadece Allah katında olduğu belirtilmiştir. Ashâb-ı Kehf’in kendileri de birbirlerine, “Rabbiniz kaldığınız müddeti daha iyi bilir” demişlerdi (âyet 19).
Bize göre, âyetlerin sıralanışı ve birbirini tamamlayan işaretleri bu yorumun isabetli olduğunu gösteriyor.
b) 25. âyet Allah’ın sözüdür. Bu takdirde Ashâb-ı Kehf mağarada üç yüz dokuz yıl kalmışlardır. Bir tefsire göre Ehl-i kitap da Ashâb-ı Kehf’in mağarada üç yüzyıl uyuduklarını söylemiştir. Buna göre âyetteki üç yüzyıldan sonra “dokuz da ilâve ettiler” ifadesi, Araplar’ın kullandığı 309 sayısının ay yılına, Ehl-i kitabın söylediği 300 sayısının ise güneş yılına denk olduğuna işaret edebilir. Bu takdirde 26. âyet onların mağarada kaldıkları süreyi belirterek insanların bu konudaki ihtilâflarını ortadan kaldırmış ve Allah’ın konuyu herkesten daha iyi bildiğini vurgulamış olur. Zira göklerde ve yerde gizli olan şeyleri bilen Allah, onların mağarada ne kadar uyuduklarını da bilir. Onun görmesi de işitmesi de sonsuzdur. Göklerdekilerin de yerdekilerin de ondan başka sahibi yoktur. O hükümranlığına hiç kimseyi ortak etmez.

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 548-549
 
Kehf Suresi - 27 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَاتْلُ مَٓا اُو۫حِيَ اِلَيْكَ مِنْ كِتَابِ رَبِّكَۚ لَا مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِهٖ وَلَنْ تَجِدَ مِنْ دُونِهٖ مُلْتَحَداً
    ﴿٢٧﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾27﴿
Rabbinin kitabından sana vahyedileni oku! Onun kelimelerini değiştirecek hiç kimse yoktur. Ondan başka bir sığınak da bulamazsın.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Hz. Peygamber müşriklerin sorularına cevap verdikçe onlar yeni sorular sorup yeni isteklerde bulunuyorlardı. Nitekim Ashâb-ı Kehf ve Zülkarneyn hakkındaki sorularına cevap verilmişti. Bu defa da Hz. Peygamber’den, eğer çağrısını kabul etmelerini istiyorsa Kur’an’da, kendilerinin ve atalarının âdetlerini ve inançlarını destekler nitelikte bazı değişiklikler yapmasını istediler. Söz konusu âyet, onların bu tür isteklerini reddetmek üzere inmiş ve Resûl-i Ekrem’e, kendisine vahyedileni okuması ve ona uyması emredilmiştir. Böylece ona şu husus bildirilmiş oluyordu: Peygamber ancak kendisine vahyedileni okumak ve onunla amel etmekle mükelleftir. O, Allah’ın kelimelerini değiştirmeye yetkili değildir. Vahye uymaz ve onunla amel etmezse Allah’ın azabından kurtulup sığınacak bir yer bulamaz.

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 549
 
Kehf Suresi - 28 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَاصْبِرْ نَفْسَكَ مَعَ الَّذٖينَ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ بِالْغَدٰوةِ وَالْعَشِيِّ يُرٖيدُونَ وَجْهَهُ وَلَا تَعْدُ عَيْنَاكَ عَنْهُمْۚ تُرٖيدُ زٖينَةَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَلَا تُطِـعْ مَنْ اَغْفَلْنَا قَلْبَهُ عَنْ ذِكْرِنَا وَاتَّبَعَ هَوٰيهُ وَكَانَ اَمْرُهُ فُرُطاً
    ﴿٢٨﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾28﴿
Rızâsını dileyerek sabah akşam rablerine dua edenlerle olmak için elinden gelen çabayı göster. Dünya hayatının çekiciliğine meylederek gözlerini onlardan çevirme! Bizi anmaktan kalbini gafil kıldığımız, kötü arzularına uymuş ve işi gücü aşırılık olan kimseye boyun eğme!

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Kureyş’in ileri gelen ailelerine mensup müşrikler, Hz. Peygamber’in fakir müminlerle birlikte bulunmasından rahatsızlık duyduklarını, bu insanları yanından uzaklaştırması halinde kendisiyle görüşebileceklerini söylüyorlardı. Bu âyet, Hz. Peygamber’e hitap ederek aynı tutum ve zihniyeti benimseyen insanlara şöyle bir uyarıda bulunmuştur: Üstünlük ve şeref, dünya malında ve ziynetinde değil, gönül ziynetindedir, yani iman ve güzel ahlâktadır. Servet ve mevki sahipleri öne alınıp yoksullar arkaya itilemez. Servetleriyle kibirlenen zenginlerin hatırı için fakir müslümanlar ihmal edilemez. Sen ayırım gözetmeden Allah’ın âyetlerini herkese oku. İlâhî mesajdan kimin daha çok yararlanacağını sen bilemezsin, onu ancak Allah bilir. Öyle ise sakın o fakirleri yanından uzaklaştırma, bilâkis onlarla birlikte olmaya candan gayret göster!
Başka bir âyette de Hz. Peygamber şöyle uyarılmıştır: “Rablerinin rızâsını isteyerek sabah akşam O’na yalvaranları kovma! Onların hesaplarından sana sorumluluk yoktur; senin hesabından da onlara sorumluluk yoktur ki onları kovup da zalimlerden olasın!” (En’âm 6/52).


Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 549-550
 
Kehf Suresi - 29 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَقُلِ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكُمْ فَمَنْ شَٓاءَ فَلْيُؤْمِنْ وَمَنْ شَٓاءَ فَلْيَكْفُرْۙ اِنَّٓا اَعْتَدْنَا لِلظَّالِمٖينَ نَاراًۙ اَحَاطَ بِهِمْ سُرَادِقُهَاؕ وَاِنْ يَسْتَغٖيثُوا يُغَاثُوا بِمَٓاءٍ كَالْمُهْلِ يَشْوِي الْوُجُوهَؕ بِئْسَ الشَّرَابُؕ وَسَٓاءَتْ مُرْتَفَقاً
    ﴿٢٩﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾29﴿
Ve de ki: Gerçek, rabbinizden gelendir. Artık dileyen iman etsin dileyen inkâr etsin. Biz, zalimler için alevleri kendilerini çepeçevre kuşatan bir ateş hazırladık. (Susuzluktan) imdat dileyecek olsalar buna, erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su ile cevap verilir. Ne fena bir içecek ve ne kötü bir barınak!

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Burada da Resûlullah’ın onlara şu gerçekleri hatırlatması istenmektedir: Bu din, Allah katından gelmiş bir dindir. Bunun karşısında zengin-fakir, güzel-çirkin, ünlü-ünsüz, güçlü-güçsüz ayırımı yapmaksızın herkes eşittir. Kur’an, insanlar arasında hiçbir ayırım gözetmeksizin herkese aynı şekilde ve eşit olarak hitap eder. Dileyen ona inanır, dileyen de inkâr eder. İnananın faydası, inanmayanın da zararı kendisine aittir. İnsanlara inanmaları için herhangi bir baskı yapılamayacağı gibi, putperest zenginlerin keyfi için Allah’a samimiyetle inanan fakirler de ihmal edilemezler ve Peygamber’in huzurundan uzaklaştırılamazlar.
Âyet, inkâr edenlerin uhrevî sorumluluğunu ayrıca vurgulamakla beraber, aynı zamanda din özgürlüğü konusunda önemli bir dayanak oluşturmakta, dünyada inananlar kadar inanmayanların da temel insan haklarına sahip olduğuna işaret etmektedir.
Allah insanı akıl ve irade gibi hakkı bâtıldan ayırma yetenekleriyle donatmıştır. İnsan bu yeteneklerini kullanarak gerçeğin ve iyinin arayışı içinde olmaz, aksine bâtılda ısrar ederse kalbi iyice kararır. Allah’ın onu zorla doğru yola sevketmesi mümkünse de bu durum O’nun vermiş olduğu yetki-sorumluluk, ceza-mükâfat düzeniyle uyuşmaz. Bu yüzden, “Gerçek, rabbinizden gelendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin” buyurulmuştur (Allah’ın dilemesi hakkında bilgi için bk. En‘âm 6/39, 107, 111).

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 551-552
 
Kehf Suresi - 30-31 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • اِنَّ الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ اِنَّا لَا نُضٖيعُ اَجْرَ مَنْ اَحْسَنَ عَمَلاًۚ
    ﴿٣٠﴾
  • اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْرٖي مِنْ تَحْتِهِمُ الْاَنْهَارُ يُحَلَّوْنَ فٖيهَا مِنْ اَسَاوِرَ مِنْ ذَهَبٍ وَيَلْبَسُونَ ثِيَاباً خُضْراً مِنْ سُنْدُسٍ وَاِسْتَبْرَقٍ مُتَّكِـٖٔينَ فٖيهَا عَلَى الْاَرَٓائِكِؕ نِعْمَ الثَّوَابُؕ وَحَسُنَتْ مُرْتَفَقاًࣖ
    ﴿٣١﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾30﴿
İman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapanlar bilmelidirler ki, biz güzel iş yapanların ecrini asla zâyi etmeyiz.

﴾31﴿
İşte onlara, altlarından ırmaklar akan adn cennetleri vardır. Onlar orada altın bileziklerle bezenecekler; ince ve kalın ipekli yeşil elbiseler giyecekler; orada tahtların üzerine kurulacaklardır. Ne güzel bir karşılık, ne güzel bir konak!

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Allah Teâlâ bir önceki âyette iman etmeyenlere verilecek cezayı belirttikten sonra 30. âyette de, “Biz, güzel iş yapanların ecrini asla zâyi etmeyiz” buyurarak kendisinin adaletine işaret etmekte, inanıp iyi işler yapanların emeklerinin boşa gitmeyeceğini, karşılıklarının eksiksiz olarak kendilerine verileceğini ifade buyurmaktadır. 31. âyette ise iman edip iyi işler yapanlara verilecek karşılığın neler olduğu bildirilmektedir. Âhiret hayatı ve burada müminlere verilecek nimetler öz ve yapı itibariyle dünyada bilinen nesnelerden farklı olduğu için insanlar tarafından bilinmemektedir. Burada ve benzeri diğer âyetlerdeki tasvirler ise (meselâ bk. Hac 22/23; İnsân 76/21) müminler için ebedî hayatın konforu, canlılığı ve rahatlığının temsilî birer anlatımıdır (bu konuda geniş bilgi için bk. Bakara 2/25).


Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 552
 
Kehf Suresi - 32-44 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَاضْرِبْ لَهُمْ مَثَلاً رَجُلَيْنِ جَعَلْنَا لِاَحَدِهِمَا جَنَّتَيْنِ مِنْ اَعْنَابٍ وَحَفَفْنَاهُمَا بِنَخْلٍ وَجَعَلْنَا بَيْنَهُمَا زَرْعاًؕ
    ﴿٣٢﴾
  • كِلْتَا الْجَنَّتَيْنِ اٰتَتْ اُكُلَهَا وَلَمْ تَظْلِمْ مِنْهُ شَيْـٔاًۙ وَفَجَّرْنَا خِلَالَهُمَا نَهَراًۙ
    ﴿٣٣﴾
  • وَكَانَ لَهُ ثَمَرٌۚ فَقَالَ لِصَاحِبِهٖ وَهُوَ يُحَاوِرُهُٓ اَنَا۬ اَكْثَرُ مِنْكَ مَالاً وَاَعَزُّ نَفَراً
    ﴿٣٤﴾
  • وَدَخَلَ جَنَّتَهُ وَهُوَ ظَالِمٌ لِنَفْسِهٖۚ قَالَ مَٓا اَظُنُّ اَنْ تَبٖيدَ هٰذِهٖٓ اَبَداًۙ
    ﴿٣٥﴾
  • وَمَٓا اَظُنُّ السَّاعَةَ قَٓائِمَةًۙ وَلَئِنْ رُدِدْتُ اِلٰى رَبّٖي لَاَجِدَنَّ خَيْراً مِنْهَا مُنْقَلَباً
    ﴿٣٦﴾
  • قَالَ لَهُ صَاحِبُهُ وَهُوَ يُحَاوِرُهُٓ اَكَفَرْتَ بِالَّذٖي خَلَقَكَ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ سَوّٰيكَ رَجُلاًؕ
    ﴿٣٧﴾
  • لٰكِنَّا۬ هُوَ اللّٰهُ رَبّٖي وَلَٓا اُشْرِكُ بِرَبّٖٓي اَحَداً
    ﴿٣٨﴾
  • وَلَوْلَٓا اِذْ دَخَلْتَ جَنَّتَكَ قُلْتَ مَا شَٓاءَ اللّٰهُۙ لَا قُوَّةَ اِلَّا بِاللّٰهِۚ اِنْ تَرَنِ اَنَا۬ اَقَلَّ مِنْكَ مَالاً وَوَلَداًۚ
    ﴿٣٩﴾
  • فَعَسٰى رَبّٖٓي اَنْ يُؤْتِيَنِ خَيْراً مِنْ جَنَّتِكَ وَيُرْسِلَ عَلَيْهَا حُسْبَاناً مِنَ السَّمَٓاءِ فَتُصْبِحَ صَعٖيداً زَلَقاًۙ
    ﴿٤٠﴾
  • اَوْ يُصْبِحَ مَٓاؤُ۬هَا غَوْراً فَلَنْ تَسْتَطٖيعَ لَهُ طَلَباً
    ﴿٤١﴾
  • وَاُحٖيطَ بِثَمَرِهٖ فَاَصْبَحَ يُقَلِّبُ كَفَّيْهِ عَلٰى مَٓا اَنْفَقَ فٖيهَا وَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلٰى عُرُوشِهَا وَيَقُولُ يَا لَيْتَنٖي لَمْ اُشْرِكْ بِرَبّٖٓي اَحَداً
    ﴿٤٢﴾
  • وَلَمْ تَكُنْ لَهُ فِئَةٌ يَنْصُرُونَهُ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَمَا كَانَ مُنْتَصِراًؕ
    ﴿٤٣﴾
  • هُنَالِكَ الْوَلَايَةُ لِلّٰهِ الْحَقِّؕ هُوَ خَيْرٌ ثَوَاباً وَخَيْرٌ عُقْباًࣖ
    ﴿٤٤﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾32﴿
Onlara, misal olarak şu iki adamı anlat: Bunlardan birine iki üzüm bağı vermiş, her ikisinin de etrafını hurmalarla donatmış, aralarında da ekin bitirmiştik.

﴾33﴿
Bağların ikisi de yemişlerini verip hiçbir ürünü eksik bırakmamışlardı. İki bağın arasından bir de ırmak akıtmıştık.

﴾34﴿
Böylece adamın bol ürünü oluyordu. Bu yüzden arkadaşıyla konuşurken ona şöyle dedi: “Benim malım seninkinden daha çok; insan sayısı olarak da daha güçlüyüm.”

﴾35﴿
Böyle bir böbürlenme içinde kendine kötülük ederek bağına girdi ve şöyle dedi: “Bunun hiçbir zaman yok olacağını sanmam.

﴾36﴿
Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Rabbimin huzuruna götürülürsem bile, hiç şüphem yok ki, orada bunun yerine daha iyisini bulurum.”

﴾37﴿
Kendisiyle konuşmakta olan arkadaşı ona hitaben, “Yoksa sen” dedi, “Seni topraktan, sonra nutfeden (sperm) yaratan, daha sonra seni bir adam biçimine sokan Allah’a da mı inanmıyorsun?”

﴾38﴿
Halbuki O Allah benim rabbimdir ve ben rabbime hiçbir şeyi ortak koşmam.

﴾39-40﴿
Keşke bağına girdiğinde, ‘Mâşallah! Güç yalnız Allah’ındır’ deseydin! Eğer malca ve evlâtça beni kendinden güçsüz görüyorsan, ben de rabbimin, senin bağından daha iyisini bana vereceğini umuyorum. Allah senin bağına gökten âfetler gönderir de bağ boş ve kaygan bir zemin haline gelebilir.

﴾41﴿
Yahut bağının suyu dibe çekilir de bir daha onu aramaya bile gücün yetmez.”

﴾42﴿
Çok geçmeden adamın ürünleri (felâketlerle) kuşatıldı. Sahibi, çardakları yere çökmüş haldeki bağı uğruna yaptığı masraflardan ötürü çırpınmaya başladı. “Ah” diyordu, “Keşke ben rabbime hiçbir şeyi ortak koşmamış olsaydım!”

﴾43﴿
Ona Allah’tan başka yardım edecek yandaşları da yoktu; kendisi de (bu felâkete) engel olamadı.

﴾44﴿
İşte burada yardım ve dostluk, Hak olan Allah’a mahsustur. Mükâfatı en iyi olan O, en güzel âkıbeti veren yine O’dur.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Yüce Allah önceki âyetlerde inanmayanların cehennemdeki durumlarıyla inananların cennetteki durumlarını anlattıktan sonra, burada da bu iki grubun hallerine uygun olarak biri imanın, diğeri küfrün temsilcisi durumundaki iki adamın inanç ve davranış özelliklerini örnek vermiştir. Âyetlerden anlaşıldığına göre küfrün temsilcisi olan şahıs büyük bir servete sahiptir; imanın temsilcisi ise fakir ve zayıftır. Servet sahibi olan şahıs Allah’a iman edip verdiği nimete şükredeceği yerde, servetini fakir arkadaşına karşı böbürlenme ve nankörlük vesilesi yapmıştır. Malının yok olmayacağına ve kıyametin kopmayacağına inanmaktadır; kopsa bile âhirette Allah katında dünyadakinden daha iyi bir durumda olacağını iddia etmektedir.
Âhirete inanan arkadaşı ise iman ve sâlih amel konusunda ona öğüt vermiş, kendisini topraktan yaratıp çeşitli safhalardan geçirdikten sonra mükemmel bir insan haline getiren Allah’a ortak koşarak nankörlük etmesinin uygun olmadığını, âhireti inkâr etmenin bir bakıma Allah’ı inkâr etmek olduğunu bildirmiştir. Zenginlik de yoksulluk da birer imtihan aracıdır. Bu âyetlerde imtihanı kazanan ile kaybeden iki örnek canlı bir üslûp içinde, karşılaştırma yöntemiyle verilmektedir.
Bu iki kişinin kimlikleri konusunda tefsirlerde farklı görüşler vardır: a) Bunlar Mekke’de Mahzûm kabilesinden iki kardeştir. Biri kâfir olan Esved b. Abdü’l-Eşed, diğeri ise müslüman olan kardeşi Ebû Seleme’dir. Bahçeler ise muhtemelen Tâif’te bulunmaktadır. b) Bunlar İsrâiloğulları’ndan iki kardeştir. Babalarından kalan mirası bölüştüklerinde, mümin olan malını hayır yolunda harcamış, diğeri ise örnekte anlatılan bağları satın almıştır. Sonuç ise anlatıldığı gibi hüsrandır (İbn Âşûr, XV, 316). c) Bu olay inananla inanmayan insanın iç dünyalarını anlatan bir temsildir. Burada inanmanın insan ruhuna verdiği güven ve huzur ile inançsızlığın sebep olduğu güvensizlik ve huzursuzluk anlatılarak Mekkeli zengin müşriklerle yoksul müslümanların ruh halleri tasvir edilmiştir. Yoksul insanlarla beraber oturmaya tenezzül etmeyen zenginlerin tutumlarını kınayan ve Hz. Peygamber’e onların sözlerine uymamasını emreden âyetlerden sonra bu misalin getirilmesi, müşriklerin sonunun o bahçe sahibi zenginin sonuna benzeyeceğine işaret etmektedir.


Kaynak :
 
Geri
Üst