• Eğitim sadece okula gitmek ve bir derece kazanmakla ilgili değildir. Bilginizi genişletmek ve yaşam hakkındaki gerçeği almakla ilgilidir. – Shakuntala Devi

Kâf Suresi Anlamı Meali Tefsiri

Kemal Ayhan

Administrator
Yönetici
Kâf Suresi

Hakkında​

Mekke döneminde inmiştir. 45 âyettir. Sûre, adını başındaki “Kâf ” harfindenalmıştır. Sûrede başlıca İslâm inancının temel esasları çerçevesinde, Allah’ın birliğinin delilleri, Peygamberlik, öldükten sonra dirilme ve geçmişteki inkârcı milletlerin başlarına gelen felaketler, uğradıkları azaplar konu edilmektedir.

Nuzül​


Mürselât sûresinden sonra ve Beled’den önce Mekke’de nâzil olmuştur. Allah’ın gökleri ve yeri altı günde yarattığı, yorulduğu için de yedinci gün dinlendiği şeklindeki yahudi inancını reddeden 38. âyetin Medine’de indiğine dair bir rivayet vardır. Bu rivayet, Mekke döneminde halkın böyle bir bilgiye sahip bulunmadıkları için onu reddeden bir âyetin gelmesinin de uzak ihtimal olduğu düşüncesine dayanmaktadır. İbn Âşûr’un da haklı olarak ifade ettiği gibi, bu gerekçe 38. âyetin Medine’de geldiğini göstermez; çünkü Mekkeliler’in çevreyle kültürel ilişkileri vardı, bu bilgiyi Medine civarındaki yahudilerden öğrenmiş olabilirlerdi; ayrıca Allah Teâlâ her şeyi biliyordu ve gerekli gördüğü için bu inancı reddeden bir âyet gönderebilirdi (XVI, 274).

Konusu​


Sûre Kur’an-ı Kerîm’in önemine dikkat çektikten sonra, Mekke döneminde iman konularına ağırlık verildiği için öldükten sonra hesap vermek ve dünyada elde edilen sonuca göre muamele görmek üzere dirilme olayını açıklamakta, buna Allah’ın ilim ve kudretinin yeterli olduğuna dair kanıtlar getirmekte, geçmiş zamanlarda peygamberlerine inanmayan toplulukların acı sonlarına ait bilgiler vermekte, Hz. Peygamber’i ve ashabını sabır ve ibadete teşvik etmekte, baş kısmında olduğu gibi yine Kur’an’ın bilgilendirme ve uyarma işlevine dikkat çekerek son bulmaktadır.

Fazileti​


Sahâbe döneminden beri Kur’an’ı düzenli ve devamlı okuyan müslümanlar, günlük okunacak bölümleri, sûrelerin uzunluklarını göz önüne alarak ayırmışlar, bu ayırmaya tahzîb, her bölüme de hizb demişlerdir. İlk bölüm üç sûredir: Bakara, Âl-i İmrân ve Nisâ. İkinci bölüm beş sûredir: Mâide, En‘âm, A‘râf, Enfâl, Tevbe (Berâe). Üçüncü bölüm yedi sûredir: Yûnus, Hûd, Yûsuf, Ra‘d, İbrâhim, Hicr, Nahl. Dördüncü bölüm dokuz sûredir: İsrâ, Kehf, Meryem, Tâhâ, Enbiyâ, Hac, Mü’minûn, Nûr, Furkān. Beşinci bölüm on bir sûredir: Şuarâ, Neml, Kasas, Ankebût, Rûm, Lokmân, Secde, Ahzâb, Sebe’, Fâtır, Yâsîn. Altıncı bölüm 13 sûredir: Sâffât, Sâd, Zümer, Mü’min (Gāfir), Fussılet, Şûrâ, Zuhruf, Duhân, Câsiye, Ahkāf, Muhammed, Fetih, Hucurât. Bundan sonraki bölümlerin genel adı “mufassal”dır; bunların uzun olanları (tıvâl) Kāf sûresiyle, orta uzunlukta (evsât) olanları Abese sûresiyle, kısa (kısâr) olanları ise Duhâ sûresiyle başlamaktadır. Mufassal genel bölümünün başında Hucurât mı yoksa Kāf mı bulunduğu konusunda görüş ayrılığı bulunmakla beraber çoğunluk Kāf sûresini mufassal bölümünün ilk sûresi olarak kabul etmişlerdir (İbn Kesîr, VII, 370-371; İbn Âşûr, XXVI, 214).
Kāf sûresini, Hz. Peygamber’in cuma hutbesinde, kurban ve ramazan bayramlarında, sabah namazının farzında sık sık okuduğuna dair sağlam rivayetler vardır (Müslim, “Salât”, 165-171).
 
Kâf Suresi - 1-11 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • قٓࣞ وَالْقُرْاٰنِ الْمَجٖيدِۚ
    ﴿١﴾
  • بَلْ عَجِبُٓوا اَنْ جَٓاءَهُمْ مُنْذِرٌ مِنْهُمْ فَقَالَ الْكَافِرُونَ هٰذَا شَيْءٌ عَجٖيبٌ
    ﴿٢﴾
  • ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباًۚ ذٰلِكَ رَجْعٌ بَعٖيدٌ
    ﴿٣﴾
  • قَدْ عَلِمْنَا مَا تَنْقُصُ الْاَرْضُ مِنْهُمْۚ وَعِنْدَنَا كِتَابٌ حَفٖيظٌ
    ﴿٤﴾
  • بَلْ كَذَّبُوا بِالْحَقِّ لَمَّا جَٓاءَهُمْ فَهُمْ فٖٓي اَمْرٍ مَرٖيجٍ
    ﴿٥﴾
  • اَفَلَمْ يَنْظُرُٓوا اِلَى السَّمَٓاءِ فَوْقَهُمْ كَيْفَ بَنَيْنَاهَا وَزَيَّنَّاهَا وَمَا لَهَا مِنْ فُرُوجٍ
    ﴿٦﴾
  • وَالْاَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَاَلْقَيْنَا فٖيهَا رَوَاسِيَ وَاَنْبَتْنَا فٖيهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ بَهٖيجٍۙ
    ﴿٧﴾
  • تَبْصِرَةً وَذِكْرٰى لِكُلِّ عَبْدٍ مُنٖيبٍ
    ﴿٨﴾
  • وَنَزَّلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً مُبَارَكاً فَاَنْبَتْنَا بِهٖ جَنَّاتٍ وَحَبَّ الْحَصٖيدِۙ
    ﴿٩﴾
  • وَالنَّخْلَ بَاسِقَاتٍ لَهَا طَلْعٌ نَضٖيدٌۙ
    ﴿١٠﴾
  • رِزْقاً لِلْعِبَادِۙ وَاَحْيَيْنَا بِهٖ بَلْدَةً مَيْتاًؕ كَذٰلِكَ الْخُرُوجُ
    ﴿١١﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾1﴿
Kāf. Şanı yüce Kur’an’a yemin olsun!

﴾2-3﴿
Kâfirler, içlerinden bir uyarıcının gelmesine şaştılar da, “Bu tuhaf bir şey, öldükten ve toprak olduktan sonra mı (dirileceğiz)? Bu olmayacak bir dönüş!” dediler.

﴾4﴿
Yerin onlardan neyi eksilttiğini (çürüttüğünü) bilmekteyiz; bizde her şeyi saklayan bir kayıt vardır.

﴾5﴿
Ayrıca bunlar gerçeği kendilerine geldiğinde hemen yalanladılar; tam bir tutarsızlık içindeler.

﴾6﴿
Üstlerindeki göğe bakmıyorlar mı? Hiçbir kusuru olmaksızın onu nasıl kurduk, nasıl süsledik.

﴾7﴿
Yeryüzünü de düzledik, üzerine sarsılmaz dağlar yerleştirdik, orada her türden güzel bitkiler yetiştirdik;

﴾8﴿
Bize yönelen her kula aydınlatıcı ve hatırlatıcı olsun diye.

﴾9﴿
Gökten bereketli yağmurlar indirdik, onunla nice bahçeler ve hasat edilen tahıllar yetiştirdik.

﴾10﴿
Bir de salkım salkım meyvesiyle göğe uzanan hurma ağaçları...

﴾11﴿
Hepsi kullara rızık olsun diye. O yağmurla ölü toprağa can verdik. İşte insanların mezardan çıkışları da böyle olacak.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Hz. Peygamber’in Kur’an (vahiy) yoluyla alıp tebliğ ettiği inanç esasları içinde en önemlileri; bir tek Allah’a kulluk (tevhid), peygamberliğe iman (nübüvvet), öldükten sonra dirilmeye ve ondan sonraki ebedî hayata (âhiret) inanmaktadır. Müşriklerin yeniden dirilişi inkâr etmeleri üzerine onları ikna etmek maksadıyla Allah’ın ilmine, kudretine dikkat çekilmekte; insanlar ilk yaratılış ile çevrelerinde olup bitenlere, içinde yüzdükleri nimetlere bakarak yeniden yaratma ve diriltmenin mümkün olduğu konusunda düşünmeye teşvik edilmektedir. Müşriklerin hep tekrarladıkları bir şüpheleri vardır: “Çürüyüp dağılmış, başka maddelere dönüşmüş bedene can vermek nasıl mümkün olabilir?” Kur’an’ın bu şüpheye karşı ileri sürdüğü delilin iki önemli unsuru vardır: 1. Her şeyi yok iken var eden Allah yeniden var etmeye elbette kadirdir. 2. Ölen insanda neyin kaldığını, neyin eksildiğini, nelerin başka maddelere dönüştüğünü Allah eksiksiz olarak bilmektedir; bunların benzerini yaratmak ve ruhu bu bedene iade etmek O’nun için zor değildir.
774 yılında (1372) vefat eden tarihçi ve tefsirci İbn Kesîr 1. âyetin tefsirinde “Kâf”ı açıklarken, gelenekte ilim, tenkit ve aklın ne ölçülerde kullanıldığını gösteren şu önemli tesbit ve görüşleri ortaya koymuştur: “Eskilerden (selef) bazıları –Arap alfabesinden bir harf olan– Kâf’ın bir dağ olduğunu ve bütün dünyayı kuşattığını... ifade etmişlerdir. Sanırım bu da, Ehl-i kitap’tan bazı şeylerin alınıp nakledilebileceği görüşüne dayalı olarak İsrâiloğulları’ndan (İsrâiliyat’tan) alınmıştır. Bana göre bu gibi sözler, onların zındıkları tarafından, insanların din konusundaki bilgi ve inançlarını bozmak için uydurulmuştur. Bizim ümmetimizde bile bu kadar büyük din âlimleri, önderleri, hadis uzmanları bulunduğu ve aradan da fazla zaman geçmediği halde Peygamberimiz adına hadis uydurulduğuna göre –peygamberlerinden sonra bu kadar zamanın gelip geçtiği, âlimlerinin kitabı tahrif ettiği ve fâsıklığa saptığı bilinen– İsrâiloğulları’nda bu gibi hurafelerin uydurulup yayılması tabiidir. İsrâiloğulları’ndan bazı şeylerin nakledilebileceğini söyleyen rivayet, aklın câiz gördüğü haber ve bilgilerle sınırlıdır. Akıl yönünden imkânsız ve asılsız olduğu açık olan, yalan olduğu konusunda kuvvetli kanaat bulunan hurafeler bu cevaz (nakledilmesi câiz görülen haberler ve bilgiler) sınırı içine girmez” (VI, 395).

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 105-106
 
Kâf Suresi - 12-14 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَاَصْحَابُ الرَّسِّ وَثَمُودُۙ
    ﴿١٢﴾
  • وَعَادٌ وَفِرْعَوْنُ وَاِخْوَانُ لُوطٍۙ
    ﴿١٣﴾
  • وَاَصْحَابُ الْاَيْكَةِ وَقَوْمُ تُبَّعٍؕ كُلٌّ كَذَّبَ الرُّسُلَ فَحَقَّ وَعٖيدِ
    ﴿١٤﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾12﴿
Bunlardan önce Nûh kavmi, Ress ve Semûd halkı,

﴾13﴿
Âd, Firavun ve Lût’un kardeşleri,

﴾14﴿
Eykeliler ve Tübba‘ kavmi de yalanlamışlar, hepsi peygamberleri yalancılıkla suçlamıştı; sonunda onları uyardığım şey başlarına geldi.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Burada adı geçen topluluklar (ümmetler, kavimler, kabileler) tıpkı Mekke müşrikleri gibi peygamberlerini yalanlamış, onlara inanmamış, tevhid inancının yayılmasını engellemek üzere mücadele vermiş, fakat sonunda mağlûp ve perişan olmuşlar, âhiretten önce dünyada cezalarını bulmuşlardır. Bunlar anılarak bir yandan müşrikler uyarılmakta, bir yandan da Peygamberimize moral verilmektedir. Burada anılan topluluklar hakkında aşağıda gösterilen yerlerde bilgi verilmiştir:
Nûh kavmi: Yûnus 10/71-74; Hûd 11/25; Ress (Arabistan’ın orta bölgesinde yaşamış, Semûd kavminin Nabatî koluna bağlı bir topluluktur): Furkan 25/38; Semûd (Âd kavminin bir kolu olup Kur’an’ın atıf yaptığı dönemde Hicaz’ın Suriye sınırına yakın bir yerinde oturuyorlardı): A‘râf 7/73; Lût’un kardeşleri (Lût peygamberin mensup bulunduğu topluluk kastedildiği için bu ifade kullanılmıştır): Hûd 11/70; Hicr 15/61-62; Eyke halkı (Tevrat’ta Midian şeklinde geçen Medyenliler’dir): Şuarâ 26/176-177; Tübba‘: Duhân 44/37; Âd: A‘râf 7/65; Firavun: A‘râf 7/103; Yûnus 10/75-93; Tâhâ 20/25.

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 106-107
 
Kâf Suresi - 15 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • اَفَعَيٖينَا بِالْخَلْقِ الْاَوَّلِؕ بَلْ هُمْ فٖي لَبْسٍ مِنْ خَلْقٍ جَدٖيدٍࣖ
    ﴿١٥﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾15﴿
Düşünseler ya, ilk yaratışta acze düştük mü? Buna rağmen onlar yeni bir yaratma konusunda şüphe içindeler.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


“İlk yaratışta acze düştük mü?” şeklinde çevirdiğimiz cümleyi, “İlk yaratma sebebiyle yorgun mu düştük?” diye çevirmek de mümkündür. Bu takdirde, Allah’ın evreni altı günde yarattığı ve yorulduğu için yedinci gün dinlenmeye çekildiği” şeklindeki yahudi inancı, ileride 38. âyette gelecek olan açık ifadeden önce burada da üstü kapalı olarak reddedilmektedir.

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 107
 
Kâf Suresi - 16-35 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهٖ نَفْسُهُۚ وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرٖيدِ
    ﴿١٦﴾
  • اِذْ يَتَلَقَّى الْمُتَلَقِّيَانِ عَنِ الْيَمٖينِ وَعَنِ الشِّمَالِ قَعٖيدٌ
    ﴿١٧﴾
  • مَا يَلْفِظُ مِنْ قَوْلٍ اِلَّا لَدَيْهِ رَقٖيبٌ عَتٖيدٌ
    ﴿١٨﴾
  • وَجَٓاءَتْ سَكْرَةُ الْمَوْتِ بِالْحَقِّؕ ذٰلِكَ مَا كُنْتَ مِنْهُ تَحٖيدُ
    ﴿١٩﴾
  • وَنُفِـخَ فِي الصُّورِؕ ذٰلِكَ يَوْمُ الْوَعٖيدِ
    ﴿٢٠﴾
  • وَجَٓاءَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَعَهَا سَٓائِقٌ وَشَهٖيدٌ
    ﴿٢١﴾
  • لَقَدْ كُنْتَ فٖي غَفْلَةٍ مِنْ هٰذَا فَكَشَفْنَا عَنْكَ غِطَٓاءَكَ فَبَصَرُكَ الْيَوْمَ حَدٖيدٌ
    ﴿٢٢﴾
  • وَقَالَ قَرٖينُهُ هٰذَا مَا لَدَيَّ عَتٖيدٌؕ
    ﴿٢٣﴾
  • اَلْقِيَا فٖي جَهَنَّمَ كُلَّ كَفَّارٍ عَنٖيدٍۙ
    ﴿٢٤﴾
  • مَنَّاعٍ لِلْخَيْرِ مُعْتَدٍ مُرٖيبٍۙ
    ﴿٢٥﴾
  • اَلَّذٖي جَعَلَ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَ فَاَلْقِيَاهُ فِي الْعَذَابِ الشَّدٖيدِ
    ﴿٢٦﴾
  • قَالَ قَرٖينُهُ رَبَّنَا مَٓا اَطْغَيْتُهُ وَلٰكِنْ كَانَ فٖي ضَلَالٍ بَعٖيدٍ
    ﴿٢٧﴾
  • قَالَ لَا تَخْتَصِمُوا لَدَيَّ وَقَدْ قَدَّمْتُ اِلَيْكُمْ بِالْوَعٖيدِ
    ﴿٢٨﴾
  • مَا يُبَدَّلُ الْقَوْلُ لَدَيَّ وَمَٓا اَنَا۬ بِظَلَّامٍ لِلْعَبٖيدِࣖ
    ﴿٢٩﴾
  • يَوْمَ نَقُولُ لِجَهَنَّمَ هَلِ امْتَلَأْتِ وَتَقُولُ هَلْ مِنْ مَزٖيدٍ
    ﴿٣٠﴾
  • وَاُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّقٖينَ غَيْرَ بَعٖيدٍ
    ﴿٣١﴾
  • هٰذَا مَا تُوعَدُونَ لِكُلِّ اَوَّابٍ حَفٖيظٍۚ
    ﴿٣٢﴾
  • مَنْ خَشِيَ الرَّحْمٰنَ بِالْغَيْبِ وَجَٓاءَ بِقَلْبٍ مُنٖيبٍ
    ﴿٣٣﴾
  • اُدْخُلُوهَا بِسَلَامٍؕ ذٰلِكَ يَوْمُ الْخُلُودِ
    ﴿٣٤﴾
  • لَهُمْ مَا يَشَٓاؤُ۫نَ فٖيهَا وَلَدَيْنَا مَزٖيدٌ
    ﴿٣٥﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾16-17﴿
İnsanı biz yarattık ve elbette içinden geçenleri biliriz; sağında solunda oturmuş iki alıcı (yaptıklarını) alıp kaydederken biz ona şah damarından daha yakınız.

﴾18﴿
O hiçbir söz söylemez ki yanında çok dikkatli bir gözetleyici olmasın!

﴾19﴿
Bu durumda iken ölüm sarhoşluğu kaçınılamaz bir gerçek olarak çöküverir. (Ona şöyle denir:) “İşte bu, senin kendisinden kaçıp durduğun şeydir!”

﴾20﴿
Derken sûra üfürülür; işte bu, ceza uyarısı yapılmış olan gündür.

﴾21﴿
Her şahıs, yanında bir sürüp götüren görevli, bir de tanıkla gelir.

﴾22﴿
(Ona şöyle seslenilir:) “Sen bu konuda tam bir gaflet içindeydin, artık gözünden perdeni kaldırdık, şimdi gözün keskindir.”

﴾23﴿
Arkadaşı (melek), “İşte hep beraber olduğum şahıs burada” der.

﴾24-26﴿
(Ve şu emir gelir:) “Atın cehenneme her inatçı kâfiri! İyiliği engelleyen, hak tanımayan, insanları şüpheye düşüren, Allah’ın yanına başka bir tanrı daha koyan kimseyi, atın onu dayanılmaz azaba!”

﴾27﴿
Yandaşı (şeytan), “Rabbim! Onu ben azdırmadım, o kendisi apaçık bir sapkınlık içinde idi” der.

﴾28﴿
Allah şöyle buyurur: “Huzurumda tartışmayın, sizi daha önce uyarmıştım.

﴾29﴿
Bende söz değişmez ve ben asla kullara zulmetmem.”

﴾30﴿
O gün cehenneme “Doldun mu?” diyeceğiz; cevap verecek: “Daha yok mu?”

﴾31﴿
Allah’a itaatsizlikten sakınanlar için de cennet, iyice yakınlarına getirilecek.

﴾32-33﴿
Ve kendilerine şöyle denecektir: “İşte sizlere; daima Allah’a yönelen, O’nu aklından çıkarmayan, görmediği halde Rahmân’dan çekinip korkan ve samimi bir kalp ile gelen kimseye vaad edilen cennet!

﴾34﴿
Oraya esenlikle girin, bu sonsuza kadar sürecek gündür.”

﴾35﴿
Orada istedikleri her şey onlarındır, üstelik katımızda fazlası da vardır.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Ölümden sonra diriliş ve âhiret hayatı hakkındaki haberler karşısında tereddüde düşen ve bunları inkâr edenlere önce akıllarını kullanarak düşünmeleri tavsiye edilmiş ve bu düşünceyi sağlıklı bir sonuca ulaştırabilmeleri için de bazı ipuçları verilmişti. Bu gruptaki âyetlerde ise, “bir şeyin fiilen gerçekleşmiş bulunması (vuküu), onun olabilirliğini (imkânını) gösteren en güçlü kanıt” olduğu için insanın ölümünden başlayarak karşılaşacağı olaylar ve oluşlar sıralanmıştır.
Muhammed Esed gibi bazı yorumcular, bu âyetlerde geçen “iki alıcı, arkadaş, sürücü ve tanık” gibi kelimeleri insanın dışındaki şuurlu varlıklar olarak değil, içindeki duygular, içgüdüsel dürtüler ve arzular ile akıl olarak yorumlamışlardır. İfade (lafız) bu yoruma müsait olmadığı için de zorlanmışlardır. Bize göre Kur’an’da, insanın içindeki duygular, içgüdüler, dürtüler ile sağduyu, kendilerine mahsus kelimelerle (nefis, kalp, basar, basiret, hevâ, tefekkür, akıl ...) anlatılmış, bunların işlevleri ve işleyiş biçimleri hakkında yeterli bilgi verilmiştir. Yine Kur’an’da insanı dışarıdan etkileyen insan, cin, şeytan, arkadaş ve meleklerden de söz edilmiştir. Bunların birini diğerine indirgemek, bir kısmıyla diğerlerinin kastedildiğini söylemek için mâkul ve haklı bir sebep yoktur. Melek başka, akıl ve sağ duyu başkadır; şeytan başka, nefis ve hevâ başkadır.
Âyetlerin oluşturduğu tablo şöyledir: İnsanı yok iken yaratan Allah onun içini dışını, bütün gizliliklerini bilmektedir. İnsanların sağ ve sollarında bulunan, yapıp ettiklerini eksiksiz kaydetmekle yükümlü bulunan iki melek bu işi, “hâşâ Allah bilsin veya unutmasın diye değil”, kullar için bir belge olsun diye kaydetmektedir. Onlar bu kayıt işlemini yaparken, insana kendinden daha yakın olan Allah zaten her şeyi bilmektedir. Bir gün ecel gelip insan son anlarını yaşarken dünya ile şuur bağlantısı kesilecek, sekerat (ölüm sarhoşluğu) hali yaşanacaktır. Ölüm vuku bulduktan sonra insanlar, diriliş borusu çalınıncaya kadar kabir (berzah) âleminde kalacaklar, dirilişten sonra mahşerde toplanacaklar, dünyada göremedikleri bir kısım gerçekleri (gayb âlemine ait olayları, melekleri, şeytanları) açıkça görecek, Kur’an’ın söylediklerinin doğru olduğunu gözlemleyerek anlayacaklardır. Sonra yanlarında bir “sürücü” (âdeta zaptiye görevi yapan melek) bir de “tanık” (yazıcı melek veya amel defteri) ile teker teker ilâhî huzura alınacak, suçu başkalarına (meselâ şeytana) atmak suretiyle yapacağı savunmaya cevap verilecek, insanlar neyi hak ettiklerini anladıktan sonra cehenneme veya cennete gireceklerdir. Cehenneme gireceklerin yüzlerine karşı hüküm okunurken hangi suçlardan ve günahlardan dolayı bu cezayı hak ettikleri ibret verici bir üslûpla açıklanmaktadır: Küfür ve inkârda inat ve ısrar etmek, iyiliği engellemek, hak tanımamak, hakka tecavüz etmek, insanların inançlarını sarsmak için faaliyet göstermek, hepsinden ağır olarak da tevhid inancından sapmak, Allah’a ortak koşmak.
27. âyette insanın yandaşı ile aralarında geçen tartışma, İbrâhim sûresinde (14/22), yandaşın kim olduğu da açıklanarak şöyle anlatılmıştır: “Allah’ın hükmü yerine getirilince şeytan şöyle der: ‘Şüphesiz Allah size gerçek bir vaadde bulunmuştu; ben de size bir söz verdim ama yalancı çıktım. Aslında benim sizi zorlayacak gücüm yoktu; benim yaptığım size çağrıda bulunmaktan ibarettir; siz de benim çağrıma uydunuz. O halde beni kınamayın, kendinizi kınayın. Ne ben sizi kurtarabilirim, ne de siz beni kurtarabilirsiniz. Ben daha önce de beni Allah’a ortak koşmanızı reddetmiştim.’ Doğrusu zalimler için elem verici bir azap vardır.”
35. âyette, “Üstelik katımızda fazlası da vardır” buyuruluyor. İnsanlar dünyada kendilerine verilen bilme ve anlama kabiliyetine göre nimet talebinde bulunuyor, mutluluğa vesile olacak şeyler istiyorlar. Halbuki ebedî âlemde insanları mutlu kılacak mânevî nimetler, dünyada bilinen, düşünülen, hayal edilen ve istenenlerle sınırlı değildir; orada rıdvân (Allah’ın razı olduğunu ilân etmesinden hâsıl olan hal, kemal ve zevk), müşâhede-i cemâl (Allah’ı nasıllık ve niceliğin ötesinde bir idrak ile görmek) gibi saadet vesileleri vardır.

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 109-111
 
Kâf Suresi - 36-37 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَكَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هُمْ اَشَدُّ مِنْهُمْ بَطْشاً فَنَقَّبُوا فِي الْبِلَادِؕ هَلْ مِنْ مَحٖيصٍ
    ﴿٣٦﴾
  • اِنَّ فٖي ذٰلِكَ لَذِكْرٰى لِمَنْ كَانَ لَهُ قَلْبٌ اَوْ اَلْقَى السَّمْعَ وَهُوَ شَهٖيدٌ
    ﴿٣٧﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾36﴿
Kendilerinden önce, onlardan daha güçlü olup yeryüzünde şehirler kurarak aralarında gidip gelen nice toplulukları yok ettik. Kurtuluş var mı?

﴾37﴿
Aklı olan veya şuurlu olarak söze kulak veren kimse için bunda büyük ibret vardır.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Bu sûrede olduğu gibi başkalarında da, Hz. Peygamber’in muhatabı olan Araplar’dan önce gelip geçmiş topluluklara ve medeniyetlere işaret edilmiş; çok güçlü kavimlerin, bazan izleri bile kalmaksızın yok olup gittikleri, güçlerinin, ihtişamlarının, bilgi ve becerilerinin korkunç âkıbetlerini engelleyemediği anlatılmıştır. Bu anlatılanlardan ve tarih bilgisinden istifade edebilmek ve ibret alabilmek için ya insanda gördüklerini değerlendirerek sonuç çıkarabilecek bir aklî kapasiteye ya da anlatılanları peşin hükümden ve şartlanmışlıklardan arınarak dinlemeye ihtiyaç vardır. Bütün mârifet ve sorumluluk tebliğ edende, anlatanda değildir, dinleyene de iş düşmektedir.

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 112
 
Kâf Suresi - 38 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَلَقَدْ خَلَقْنَا السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا فٖي سِتَّةِ اَيَّامٍࣗ وَمَا مَسَّنَا مِنْ لُغُوبٍ
    ﴿٣٨﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾38﴿
Gökleri ve yeri altı günde yarattık da en küçük bir yorgunluk çekmedik.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Eldeki Tevrat nüshalarında Allah’ın evreni altı günde yarattığı, yedinci gün –yaratmayı bitirmiş olduğu için– istirahat ettiği ve o günü kutsal kıldığı belirtilir (Tekvin, 1-2). Konumuz olan âyette ise göklerin ve yerin altı günde yaratıldığı gerçeği teyit edilmekte, fakat yedinci gün dinlenme haberi ve inancı reddedilmektedir; çünkü yorulma ve dinlenme kavramları Allah’ın bildirdiği yüce sıfatlarına ters düşmektedir. Yerin ve göklerin altı günde yaratılması da yoruma açık bir ifadedir. Bu sözü lugat mânasıyla alıp dünyevî zaman ölçülerine göre yirmi dörder saatten oluşan altı gün şeklinde değerlendirmek de doğru olmaz (bu konuda bilgi için bk. A‘râf, 7/54).

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 112-113
 
Kâf Suresi - 39-40 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • فَاصْبِرْ عَلٰى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّـحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ الْغُرُوبِۚ
    ﴿٣٩﴾
  • وَمِنَ الَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَاَدْبَارَ السُّجُودِ
    ﴿٤٠﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾39﴿
Resulüm! Sen onların söylediklerini sabırla karşıla; güneş doğmadan ve batmadan önce rabbini övgü ve tesbih ile an.

﴾40﴿
Gecenin bir kısmında ve secdelerin ardından da O’nu yücelterek an.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Tefsircilerin bir kısmı, güneş doğmadan önceki hamd ve tesbihi sabah namazı, batmadan öncekini öğle ve ikindi namazları, gecenin bir kısmındakini akşam ve yatsı namazları, secdelerin ardından yapılması istenen tesbihi ise nâfile (sünnet) namazları olarak yorumlamışlardır. Sûrenin peygamberliğin ilk yıllarında nâzil olduğu ve bu sırada henüz beş vakit namazın farz kılınmadığı dikkate alındığında, âyetlerde zikredilen vakitlerde Allah’ı hamd ve tesbih (tenzih) ile anmayı, nâfile namaz veya doğrudan zihin ve dil ile anma şeklinde anlamak daha uygun olur. Konuya açıklık getiren sahih hadisler de vardır:
a) Cerîr b. Abdullah isimli sahâbî anlatıyor: Hz. Peygamber ile beraber oturuyorduk, dolunayın bulunduğu gece idi, aya baktı ve şöyle buyurdu: “Bakın, şu ayı nasıl görüyorsanız rabbinizi de böyle, zahmet çekmeden göreceksiniz. Güneş doğmadan ve batmadan namaz kılmayı engelleyen şeylerin üstesinden gelebilirseniz kılın.” Râvi Cerîr, bununla sabah ve ikindi namazlarının kastedildiğini söylemiş, sonra da açıklamakta olduğumuz âyeti okumuştur (Müslim, “Mesâcid”, 211). Râvi bu ifadeyi sabah ve ikindi namazları olarak yorumlamış olsa da, “yapabilirseniz, meşgaleleri yenebilirseniz” mânasına da gelen şart, kastedilen namazın farz namaz olmadığını göstermektedir.
b) Geceleyin uyanıp da “Lâ ilâhe illallâhu vahdehû lâ şerîke leh, lehü’l-mülkü ve lehü’l-hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr. Sübhânallâhi ve’l-hamdü lillâhi ve lâ ilâhe illallâhu vallâhu ekber. Ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyi’l-azîm” diyen, sonra da bağışlanmayı dileyen bağışlanır, dua edenin duası kabul edilir, abdest alanın (ve namaz kılanın namazı) makbul olur” (Buhârî, “Teheccüd”, 21). Bu hadis de gece zikrinin (tesbihinin) ne olduğunu açıklamaktadır.
c) Hz. Peygamber’in namazlardan sonra, bugün de söylemeye devam ettiğimiz sözleri (zikir ve tesbihleri) söylediği sahih kaynaklarda yer almaktadır (meselâ bk. Müslim, “Mesâcid”, 135-146). Vahiy dilinde namaz, secde kelimesiyle de ifade edilmektedir, her secdeden sonra yapılacak zikir ve tesbihin ne olduğu da bu hadislerden anlaşılmaktadır.
Müşriklerin sözlü sataşmalarına ve iftiralarına karşı sabır tavsiye edilirken arkasından namaz ve zikir tedbirine yer verilmesi, namaz ve zi-kirle (Allah’ı anma, O’nunla gönül ve şuur ilişkisini diri tutma) sabır, direnme ve dayanma arasında sıkı bir ilişkinin bulunduğunu göstermektedir.

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 113-114
 
Kâf Suresi - 41-42 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَاسْتَمِــعْ يَوْمَ يُنَادِ الْمُنَادِ مِنْ مَكَانٍ قَرٖيبٍۙ
    ﴿٤١﴾
  • يَوْمَ يَسْمَعُونَ الصَّيْحَةَ بِالْحَقِّؕ ذٰلِكَ يَوْمُ الْخُرُوجِ
    ﴿٤٢﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾41﴿
Seslenenin, yakın bir yerden seslendiği gün için dinlemede ol.

﴾42﴿
O dirilten sesi gerçekten işittikleri gün, işte o (ebedî hayata) çıkış günüdür.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Bu iki âyet aynı olayı anlatan âyetler olarak alınırsa Peygamber efendimizin sûru dinlemesi emredilmiş olmaktadır. O anda sûra üfürülmediğine (diriliş borusu çalınmadığına) göre, bundan maksat kıyametin yakın olduğunu anlatmaktır. Nidânın yakın bir yerden gelmesi de, bütün yeryüzündeki insanlara seslenildiği halde her bir ferdin bu seslenişi kulağının dibinde imiş gibi açık, net ve yakından duyacağını ifade etmektedir. Bu iki âyetten birincisi Hz. Peygamber’in hayatında olan seslenişle, ikincisi ise kıyamet seslenişi ile ilgili olarak yorumlanırsa, Hz. Peygamber’in kulak vereceği seslenişi vahiy olarak anlamak gerekecektir.
“Çıkış günü” temsilî olarak dirilerek kabirlerden çıkmayı (ba‘sü ba’de’l-mevt) ifade etmektedir. Bunu “fâni dünyadan ebedî âleme intikal” şeklinde anlamak da mümkündür.

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 114
 
Kâf Suresi - 43 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • اِنَّا نَحْنُ نُحْـيٖ وَنُمٖيتُ وَاِلَيْنَا الْمَصٖيرُۙ
    ﴿٤٣﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾43﴿
Biz, ancak biz hayat verir ve öldürürüz, dönüş de elbet bizedir.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Biz, ancak biz hayat verir ve öldürürüz, dönüş de elbet bizedir.
Kaynak :
 
Kâf Suresi - 44 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • يَوْمَ تَشَقَّقُ الْاَرْضُ عَنْهُمْ سِرَاعاًؕ ذٰلِكَ حَشْرٌ عَلَيْنَا يَسٖيرٌ
    ﴿٤٤﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾44﴿
Yerküre kendilerinden ayrılıp paramparça olduğu gün göz açıp kapayıncaya kadar (o seslenene yöneleceklerdir); bu bizim için çok kolay bir toplamadır.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


“Göz açıp kapayıncaya kadar”, çabucak olacak şey nedir? Bu konuda üç yorum yapılabilir: 1. Yerkürenin çabucak yarılıp parçalanarak dağılması. 2. Kabirlerin kısa bir sürede açılıp içindekilerin dirilerek çıkmaları. 3. Yerküre parçalanıp dağılırken Allah’ın, dirilttiği kullarını göz açıp kapayıncaya kadar mahşerde toplaması. Biz meâlde ikinci yorumu tercih etmiş olduk.

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 114
 
Kâf Suresi - 45 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ وَمَٓا اَنْتَ عَلَيْهِمْ بِجَبَّارٍ فَذَكِّرْ بِالْقُرْاٰنِ مَنْ يَخَافُ وَعٖيدِ
    ﴿٤٥﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾45﴿
Onların ne dediklerini biz daha iyi biliyoruz. Sen onları zorlamakla görevli değilsin, uyarımızı ciddiye alanlara Kur’an’ı durmadan oku!

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Müşrikler, Hz. Peygamber hakkında çeşitli söylentiler çıkarıyor, “deli, şair, masalcı...” diyorlar, bu da onu üzüyordu. Allah Teâlâ “Onların ne dediklerini biz daha iyi biliyoruz” buyurarak peygamberini teskin etmekte, bütün yapıp ettikleri karşısında onlara imkân ve özgürlük vermesinin bir hikmeti olduğuna dikkat çekmektedir. Bu arada peygamberin görevi, insanları imana ve dini hayata zorlamak değil, Kur’an’ı durmadan okuyarak, açıklayarak tebliğde bulunmak, insanları dine ve hakka çağırmaktır.
Kur’an’ın Allah nezdindeki değerine dikkat çekerek başlayan sûrenin, yine Kur’an’ın dini tebliğdeki önemine ve yerine işaret ederek son bulması, tebliğ ve telkinde asıl konuyu vurgulama yöntemi bakımından da ilgi çekicidir.
Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 114-115
 
Geri
Üst